Üstelik bu işgücüne katılma oranı geçen yıla göre (yüzde 0.7) düşüş gösterdiği halde oluşmuş. Diğer bir deyimle, toplam nüfus içindeki işgücüne katılma oranı azalmış. Çalışabilir (15 yaş üstü) nüfus son bir yılda yüzde 1.7 artarken, işgücünün yüzde 0.6 oranında arttığı gözleniyor. Demek ki, işgücüne katılmaktan cayan bir kesim olmuş. Örneğin, tarımda işli sayılan kadınlar kentlere geldiğinde çalışmaktan cayıyor. Bu durumda kadınlar işgücü içinde sayılmıyorlar. Buradan da anlaşılıyor ki, göçün yarattığı işsizlik aslında çok daha büyük boyutta. Önceki gün haziran ayı işsizlik verileri (yani mayıs-haziran-temmuz ortalaması) yüzde 8.8 olarak açıklandı. Geçen yıl bu oran yüzde 9.1 olduğuna göre, az da olsa bir azalış söz konusu. İstihdam edilen kişi sayısı 142 bin artarken, işsiz sayısı 60 bin kişi azalmış. Demek ki, ya nüfus artışı, ya göç, ya da bir başka nedenle işgücüne katılan 80 bine yakın kişi olmuş. Bir ay kadar önce İstanbul Sanayi Odası (İSO) bir rapor yayımlamıştı: İstihdam Stratejileri ve Türkiye için bir model önerisi. Mayıs ayında da Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) benzer bir rapor yayımlamıştı: Avrupa İstihdam Stratejisi ve İşgücü Piyasaları Gelişmeleri. Adı geçen ilk çalışmada nüfus artışı ile işgücünün yapısı irdelenirken, büyümenin niteliği tartışılıyordu. İkinci çalışmada ise, AB içinde işgücüne katılımda, istihdam oranında ve kadın istihdamının daralmasında Türkiye'nin en önde geldiği belirtiliyordu. Bize göre işsizliğin azaltılması politikaları üç başlıkta toplanabilir. Birincisi, işgücünün yeniden yapılandırılması. Hem işgücünün daha eğitimli, yahut daha nitelikli hale getirilmesi, hem de cinsiyet, yaş ve bölge açılarından yeniden düzenlenmesi gerekiyor. İkinci bir konu ise büyüme. Çünkü büyüme oranı yükseldiği takdirde, işgücü talebi yükselecek, işsizlik de azalacaktır. Ancak, 2002-2005 döneminde oldukça yüksek büyüme performansına rağmen işsizlik düşmedi. Çünkü her büyüme istihdam-sever olmuyor. Nihayet, işgücü piyasasının, iş bulma açısından, çok rahat çalışır hale getirilmesi gerekiyor. Yani, arz ve talebin kolay ve maliyetsiz biçimde birbirini bulabilmesi işsizliği azaltmada gayet önemli. Nasıl azalacak? Dünya Bankası gibi kuruluşlar işgücü piyasasının katılıklarına kafayı takmış durumda. Kimileri de büyümenin eninde sonunda istihdam getireceğini düşünse de, bu pasif bir politika. Bekleyeceksin de düşecek! Oysa işgücünün eğitilmesiyle istihdam-sever sektörlerin geliştirilmesi çok daha önemli. Yani aktif bir politikanın sürdürülmesi gerekli.İSO çalışmasında 2002-2005 arası dönemde hizmet sektörünün daha fazla istihdam yarattığına dikkat çekiliyor. Gerçekten turizm, bilgi ve iletişim ile sosyal hizmetler istihdamı verimli biçimde artırabilir. Çalışmada, makine imalatı, elektrikli makineler, lastik-plastik, toprak ürünleri ile dokuma-giyim gibi kesimlerin çok daha fazla istihdam yarattığı da belirtiliyor. İşin özeti, beklemekle işsizlik azalmıyor. Bir şeylerin yapılması şart! hgunes@milliyet.com.tr İstihdam-sever politikalar
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024