Önce Maliye Bakanlığı, sonra Merkez Bankası, nihayet de Devlet Planlama Teşkilatı orta vadeli (yani 3-4 yıl sonrasını planlayan) stratejisini açıkladı. Yani artık yıllık değil, birkaç yıllık olarak ne olacağı yahut neyin hedeflendiği açıklanıyor. Ancak kimileri buna inansa yahut öyle saysa da bu sanılarımızın çoğu yanlış çıkıyor.
Çıkıyor. Çünkü ülkemizde bir yıllık hedefler bile tutmazken ve değiştirilmesi zorunlu hale gelirken, daha uzun vadeli planlar yapmak hiç gerçekçi değil. Hem belirsizlikler çok fazla, hem de küresel olarak o denli dalgalanma oluşuyor ki, bu dışsal etkileri önceden kestirmek ve orta vadeli plan yapmak olanaksızlaşıyor.
Bakınız, Maliye Bakanlığı hazırladığı Orta Vadeli Mali Çerçeve’de bugün milli gelirin yüzde 3.5 düzeyinde olan faiz dışı fazlanın 2012’de yüzde 2.4’e düşmesini, ancak milli gelirin yüzde 38’i kadar olan kamu borcunun aynı vadede yüzde 30’un altına düşmesini hedefliyor. Kuşkusuz bu ikisi mutlaka çelişmiyor. Özelleştirmeye devam edilir, faizler düşer, borç vadeleri uzar ve ekonomik büyümenin hızlanmasıyla vergi gelirleri artarsa, bu elbette sağlanabilir.
Programlar arası uyum
Ancak biz bunu içinde bulunduğumuz konjonktür nedeniyle en azından iki yıl için olası görmüyoruz. Çünkü DPT’nin öngörüsüne göre, 2009 ve 2010 yıllarında ekonomik büyüme sadece yüzde 5.7 ile sınırlı kalacak. (2008 öngörüsü de yüzde 5.5. Yani oldukça hayalci) Büyümeyi böylesi olması gerekenden yüksek gösterip bütçe dengelerinin düzelmesini beklemek doğru değil.
Kaldı ki, düşük büyüme ile para politikasının uyumu bile tartışılabilir. Çünkü 2009 yılı enflasyon hedefi yüzde 7.5, 2011 enflasyon hedefi de yüzde 5.5. Oysa DPT bu hedeflerin yüzde 4 olarak kalacağı varsayımıyla bu metni hazırlamıştır. Dolayısıyla, tüm öngörüler bu hatalı varsayıma göre tasarlanmıştır.
Öte yandan, enflasyonun düşme eğiliminde mali disiplinin nasıl çalışacağı, hangi araçlarla oynanarak düşmeye yardımcı olunacağı belli değildir. Demek ki, büyüme içsel dinamiklerle (kendiliğinden) düşerken enflasyonun da düşmesine yardımcı olacaktır. İradi bir mekanizma işletilmeyecektir.
DPT’nin varsayımları
DPT 2010 yılı için 65 milyar dolarlık dış ticaret açığı, 35 milyar dolarlık da cari açık hesaplamaktadır. Oysa daha şimdiden dış açık 42 milyar dolara yaklaşmaktadır. DPT’nin öngörüsüne göre, 2010 yılına kadar petrol fiyatları bir miktar gevşedikten sonra bir daha artmayacaktır. Ne petrol fiyatlarını, ne de tam üç yıl boyunca cari açığın aynı riskli düzeyde hiçbir yol kazasına uğramadan gitmesini anlamak mümkündür. DPT (enflasyon konusunu yeniden ele alması gerektiği gibi) dış açık konusunu da yeniden ele almalıdır.
Geçtiğimiz hafta tartışma konularından biri de DPT’nin kaldırılması ya da biçim ve işlev değiştirmesi üzerine oldu. Bizim görüşümüz ikincisinden yana. İsmi Ekonomik Koordinasyon ve Danışma Kurumu olabilir (EKDK). Hem hükümete danışmanlık hizmeti verir, hem de tüm ekonomik birimleri koordine eder. Öte yandan sektörlerin izlenmesi işlevini de yerine getirir. Bağlayıcı olmasa da 2-3 yıllık böylesi programlar yararlı. Ancak tabii koşulları iyi saptama, varsayımları doğru belirleme ve uygulamada irade gösterme kaydıyla.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024