Bundan bir süre önce üç bakan (Başbakan Yardımcısı Nazım Erken, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan) basının önüne çıktı ve küresel gelişmelerin Türkiye ekonomisi üzerinde etkili olmayacağını, makro dengeleri sarsmayacağını söyledi.
Bununla da yetinmediler; yeni milli gelir rakamlarıyla kamu borcunun aslında milli gelir içinde daha düşük bir paya sahip olduğunu, cari işlemler açığının da oransal olarak küçüldüğünü, kaldı ki çeşitli önlemler alındığını iddia ettiler.
Bu arada yeni milli gelir serileriyle Türkiye’nin kredi notunun yükselmesi gerektiğini ve bunun için girişimlerde bulunacaklarını belirttiler. Kısacası, her şeyin olumlu olduğunu, yapının sağlam olduğunu savundular. Yani bakanlara göre, ABD’de oluşan mali depremin Türkiye’ye etkisi sınırlıydı.
Ekonomi sağlam demişlerdi
Ancak çok geçmedi ertesi hafta Yargıtay Başsavcısı AKP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde bir dava açtı. Bunun üzerine söylemler birdenbire değişiverdi. Gerçi mali piyasalar bu dava karşısında çok az etkilendi, ama AKP’li bakanlar birdenbire dengelerin sarsılabileceğini savunmaya başladı.
Maliye Bakanı siyasal istikrarın olmadığı yerde ekonomik istikrarın da sağlanamayacağını belirtti. Gerçi bu tez çok haksız değil, ama çok sağlam bir ekonomik yapı olsa siyasal istikrarsızlıktan dolayı neden tüm dengeler darmadağın olsun.
İşin gerçek tarafı şu ki aslında ekonomide ciddi ölçüde kırılganlıklar oluşmuş durumda. Aylardır küresel çalkantılar Türkiye esir almış görünüyor. Adeta paralel bir gelişme var. New York borsası indi mi Türkiye’de piyasalar iniyor, çıktı mı da burada da yükselme gözleniyor. Sadece inişler ve çıkışlar daha sert yaşanıyor. Demek ki, Türkiye’ye güven azalmış.
Kaldı ki, çarşamba akşamı da Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu gösterge faizini indiremedi. Oysa uzun zamandır temkinli bir üslupta da olsa faizlerin indirileceği bekleniyordu. Demek ki, para otoritesi de gelişmeleri riskli görmeye başladı.
Öte yandan AKP’nin yöneticisi olan ve geçen hükümette ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olan Abdüllatif Şener siyasal gelişmelerin, özellikle de kapatılma davasının ekonomik istikrarı etkilemeyeceği demecini patlatıverdi. Üstelik Şener ekonomide önemli mesafeler elde edilirken, kimi makro göstergelerde ise işlerin iyi gitmediğini de itiraf etmiş.
Faturayı kim ödeyecek?
Aslına bakılırsa iktidar partisinin kapatılması elbette kısa vadede istikrarsızlık yaratabilir. AKP kapatıldığında da bunun kısa bir süre yaşanması kaçınılmaz. Ancak şu anda ortaya çıkan dalgalanma büyük ölçüden yurtdışındaki küresel dalgalanmadan kaynaklanıyor. Bu aşikâr. Nitekim hükümet yetkilileri de bunu itiraf ediyor.
Hükümet yetkilerinin itiraf edemedikleri ise küresel dalganın bizde katlanarak hissedilmesi. İşte bu yıllardır küresel likidite bolluğu nedeniyle ödemedikleri dış açığın gecikmiş faturası oluyor.
Bu ödeme daha yeni başladı. Geri kalanı AKP mi ödeyecek, yoksa kapatılacak da başkası mı? Bize kalırsa AKP ödememek için olumsuz ekonomik gelişmeleri hep bu davaya bağlamaya çalışacak. Biz de hatırlatacağız; ekonomi sağlam olsaydı dava bile çok az etkilerdi!
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024