Küresel kriz Türkiye’yi vurmaya başladığında Başbakan ve hükümet yetkilileri gayet iyimserdi. Krizin bizi çok fazla vurmayacağı kanısındaydılar. Ancak olumsuz etkiler baş göstermeye başlayınca kazın ayağının farklı olduğu anlaşıldı. Şimdi nihayet toplantılar yapıyorlar.
Ancak henüz resmen alınmış bir karar yok. Sadece beyanda bulunuyorlar. Bu beyanlar önce karara dönüşecek, sonra yürürlüğe girecek, nihayet sonuç alınmaya çalışılacak. Yani daha epeyce yolumuz var!
Hükümetin tartıştığı tedbirler konusunda ise pek umutlu değiliz. Birincisi, şu meşhur yurtdışından paraların çekilmesi hikâyesi nafile beklentiden başka bir şey değil. Doğrudur; yurtdışında Türklerin epeyce parası var. 2001 krizinde bunun 75 milyar dolar olduğu söyleniyordu. Bugün bu 100 belki de 150 milyar dolara tırmanmış olabilir.
İsviçre bankalarında saklı paralar
Ancak bu paranın Türkiye’ye gelmesini beklemek abesle iştigalden başka bir şey değil. Çünkü yurtdışına para sadece vergi kaçırmak için çıkarılmaz. Yurtiçinde stopajı kaldırarak yahut küçük, tek defaya mahsus bir vergiyle de bu paranın bir kısmının gelmesini beklemek hayalperestlik olur. Bu paralar büyük mevduatlardır ve gizlenmek için gitmişlerdir. O nedenle kolay kolay kimse parasını getirmeyecektir.
Evet, belki bugün yabancı bankaların sağlamlık derecesi azdır, ama unutmayalım ki o bankalar artık devlet güvencesindedir. Oysa Türk bankacılık sisteminde hala mevduat sigortası sınırlıdır ve sermayesi kamusal destek almamıştır. Kaldı ki, işadamları bu paralarını yabancı bankalara bloke ederek yurtdışından ciddi miktarlarda kredi de kullanmaktadır. Şimdi o mevduatları çözüp getiremezler.
Bir başka düşünülen tedbir KOBİ’lerin kredi faizlerinin yarısını devletin karşılaması. Bu da çok anlamlı gelmiyor. Ödeme olanağı güçleşen bu şirketlerin aslında kredi vadelerinin uzatılmasına ihtiyacı olacaktır. Asıl ciddi tedbir bu kredilerin vadesini uzatacak daha büyük çaplı önlemleri almaktır. Kamu bankalarından kredi kullandırmak ise tek olumlu düşünce. 2009 yılında durgunluk ağırlaşınca belki bu önlem işe yarayabilir. Ancak bu da özel bankaların aleyhine bir tutum değil mi?
Borçlu şirketler ne yapacak?
Şu anda en büyük sorun şirketlerin ve bankaların batı bankalarına ödeme döneminde krediyi bütünüyle uzatmada çekecekleri sıkıntılar. Mali kriz olduğu için sadece maliyetler değil, kredi miktarları da kısılacaktır. Önümüzdeki yıl (Ağustos 2008-Ağustos 2009) finans sektörünün 15, reel kesimin de 25 milyar dolar kredi ödemesi var. Yani toplam 40 milyar dolar. Bu süreçte yüzde 75’i uzatılsa, 10 milyar dolarlık bir ek finansman ihtiyacı doğacak görünüyor.
İşte asıl sıkıntı da bu olacaktır. Bir taraftan durgunlukla daha az para kazanan şirketler, bir de daha yüksek bir kurdan borç ödeyecekler. Bu aşamada Batı finans sisteminden bu kredilerin rahat akışı için bir çözüm IMF anlaşması olsa da, bir başka çözüm de kısmen devlet teminatı sağlamaktır. Tıpkı yerel yönetimlere Hazine garantisi verildiği gibi. Yine bu kredilerin kapatılmasında Merkez Bankası kurda da yardımcı olabilir.
Kısacası, hükümet gereksiz yiğitliği bırakıp, tartışmayı da kesip, eyleme geçmeli. Bugün alınacak her tedbir, yarın alınacaktan hem daha maliyetli hem de daha etkin olacaktır.