Önceki gün Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Beşiktaş’ta 5 saat süren bir toplantı yaptık. Bu toplantıya Deniz Gökçe (Akşam), Mehmet Altan (Star), Abdurrahman Yıldırım (Habertürk) Melikşah Utku (Yeni Şafak), Ege Cansen (Hürriyet), Taner Berksoy (Radikal), Ercan Kumcu (Habertürk), Fatih Özatay (Radikal), Hasan Ersel (Referans), Seyfettin Gürsel (Referans), İbrahim Öztürk (Zaman), Asaf Savaş Akat (Vatan) ve ben (Milliyet) katıldık. Bakanın yanında Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz ve Yardımcısı Erdem Başçı vardı. Ekonomik kriz karşısında yapılabilecekler değerlendirildi.
Toplantı bittiğinde içeride tartışılanları yazmaya gerek olmadığını, zaten ekonomi yönetiminin pek bir şey söylemediğini konuştuk. Fakat ertesi gün bir de baktık ki, Zaman ve Yeni Şafak gazeteleri toplantıyı haber yapmış. Anladık ki, yandaş medya yandan atlatma yapıvermiş.
Öncelikle şunu belirtelim ki, Bakan Babacan’ın en önemli özelliği kompleks duymaksızın uzmanlardan fikir alması. Birçok akademisyen meslektaşım da bu nedenle kendisine sempati duyuyor. Toplantıya katılan meslektaşlar arasında kimi zaman renkli atışmalar oluyor. Yanımda oturan Babacan’a bu ortamdan keyif alıp almadığını fısıldayarak sordum. Gülümseyerek “çooook” diye yanıtladı.
Babacan Fenerliymiş
Babacan’ın Ankara Koleji mezunu olduğunu biliyordum. Tabii benden epeyce yıl sonra. Ama onun bir Fenerli olduğunu ilk bu toplantıda öğrendim. Demek ki, Babacan ile Erdoğan’ın böyle bir ortak yönleri de var. Mamafih bu durum Asaf S. Akat, Seyfettin Gürsel ve benim gibi Cimbomlularda tepki yaratmadı.
Toplantının başında dünya krizi konuşuldu. Sonra konu Türkiye’ye getirildi. Önerilerde bulunuldu. Önce Deniz Gökçe söz aldı. Enerji sorununun çözülmediğini ve sosyal güvenlik açığının 35 milyar dolara tırmandığına işaret etti. Hazine Müsteşarı Çanakçı da doğruladı.
Ege Cansen’in şikâyetlerini yedi düvel biliyor. Kur yüksek, faiz düşük olsun, istiyor. “Şu ara benim yüzüm gülüyor, çünkü faizler düştü, kur da yükseldi” dedi. Ama malum, bu kez de insanların yüzü gülmüyor. Ercan Kumcu ise piyasalarda krizin en olumsuz tarafının geride kaldığı söylense de bunun inişli çıkışlı olacağına dikkati çekti. En önemli eleştirisi ise Kredi Garanti Fonu’na yönelikti: “Geç kaldınız” dedi. “Artık katkısı sınırlı olacaktır”.
IMF anlaşması kaçınılmaz
Taner Berksoy da Kumcu gibi 2010 yılında mali disipline dönülmesi gerektiğine işaret etti. Gerçekten bütçe darmadağın durumda. Ayrıca bankalara zorla kredi verdirmenin olanaksızlığına değinildi. Hasan Ersel krizlerde bankaların krizlerde kredileri kısmasının doğal olduğunu fakat kurumsal tasarruf oranlarının giderek düştüğüne dikkati çekti. Berksoy ise zorlanan firmaya kredi veren bankacıların daha sonra BDDK tarafından mahkemeye verildiğini hatırlattı.
En çarpıcı öneri ise Seyfettin Gürsel’den geldi. Gürsel kıdem tazminatlarının kaldırılarak emek piyasasındaki kayıtdışının azaltılmasını istedi. Karşılığında işsizlik ödenti süreleri uzatılabilir, dedi. Fatih Özatay ve ben de bundan böyle dünyanın aynı hızla büyümeyeceğinden ihracatın eski hızında artmayacağını, maliye politikalarında gevşemeyle de daha fazla iç talep pompalanamayacağını ikaz ettik. Ayrıca seçimlere dek işsizliğin düşmeyeceğini belirttik.
Ortak kaygımız ise petrol fiyatları toparlanırken yeniden artacak dış açığın bu denli hasar görmüş Batı finans sektöründen sağlanmasında çıkacak zorluk.
Bakan Babacan herkese tek tek IMF’yle anlaşmaya ilişkin görüşünü sordu. Bu da gözden kaçmadı. Hemen herkes de bunun kaçınılmaz olduğunu, sadece para için değil, orta vadeli bir disiplin referansına ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Kapanışta Başbakan Yardımcısı Babacan teşekkür ederken yeni bir program hazırlığında olduklarını açıkladı. Toplantının sürprizi de buydu.