Kaldı ki, Türkiye'yi Avrupa içinde herkes karşısına almamaya özen gösteriyor. Çünkü Türkiye önemli bir ülke. Tek farklılık bazıları Türkiye'yi içine sindirebilirken, bazıları bunu yapamıyor. Çünkü Türkiye ekonomik bakımdan çok geri bir ülke. Üstelik çok büyük bir nüfusu var. Ve farklı sosyokültürel özellikler gösteriyor. Sindirim kaygısı da bundan kaynaklanıyor. İşte bu nedenle, Avrupalılar Türkiye'yi "içlerinde" istemiyor, ama "karşısına" geçmesini ise hiç istemiyor. En iyisi arkasında, ya da yanında olması. Yani imtiyazlı ortaklık gibi bir formül. Bu da Türkiye'yi tatmin etmiyor.Girilen yolu doğru yorumlamak gerek. Türkiye AB'ye üyeliği henüz elde etmiş değil. Sadece bu sürece girmiş, yani bu hak elde edilmiş oluyor. Arada dağlar kadar fark var. Bu sürece girip epeyce oyalanabiliriz. Yahut da hızla hedefe ulaşabiliriz. Menzile girdiğimiz için sevinsek de bu menzilde kimi zaman zorlanacağız, kimi zaman horlanacağız, kimi zaman da okşanacağız. Yani artık değişken bir ortama giriyoruz. Türkiye AB'ye tam üyelik hakkını bundan beş yıl önce Helsinki zirvesinde alınan kararla resmen elde etmişti. Sonra 17 Aralık süreci başladı. Sonra da 3 Ekim. Her seferinde hop oturup, hop kalkılıyor. Oysa ortada Helsinki zirvesinde alınan bir karar var. Tam üyelik yolu o tarihte resmen açıldığına göre artık kimse Türkiye'yi reddedemez. AB başlarda bir ekonomik birlikti: ismi bile Avrupa Ekonomik Topluluğu'ydu. Bir ortak pazar arayışından ibaretti. Türkiye de her türlü Batılı ittifakın içinde olmak için buraya kapağı atmaya çalışıyordu. Yıllar sonra Türkiye Avrupa ekonomik birliğine (Gümrük Birliği) girmeyi başardı. Ama bu arada Avrupa Birliği fikri bir siyasal entegrasyon arayışına dönüştü. Böylece, Türkiye belki de 200 yıllık bir hayaline kavuşmuş oluyor. Yani Batı'nın bir parçası olmayı.Bu mümkün mü? Elbette. Ancak Türkiye'nin önümüzdeki 10 yıl içinde AB'ye tam üye olması beklenmemeli. Çünkü 10 yıl sonra bile kişi başına gelirin hâlâ AB ortalamasının çok altında kalacağı anlaşılıyor. Satın alma gücüyle birlikte bile değerlendirildiğinde, bu, 15 bin doları aşmayacak ve AB ortalamasının çok altında kalacaktır.10 yıl sonra Türkiye'nin nüfusu çok daha kalabalık olacaktır. Yani sindirim büsbütün zorlaşacaktır. Tarımdan kopanlarla işsizlik belki daha büyük bir sorun haline gelecek ve (10 yıl içinde Avrupa'nın İslama karşı tavrı değişmeyeceğine göre) olası referandumlarda Türkiye hiç içlere sindirilemeyecektir. Bu anlamda önümüzdeki 10 yılı iyi değerlendirmeliyiz. Başta bir zaman hedefi koyarak bunun sonsuz bir yolculuktan çıkarmalıyız. 200 yıllık hayal 10 yıl sonra Türkiye'nin tam üyelik hayali gerçekleşmeyebilir. Ancak 10 yıl sonra Avrupa Birliği de bir başka boyuta gidebilir. Yahut tümden dağılabilir. Gerçi biz AB'nin daha gelişmiş bir nitelik göstereceği ve bir küresel güç olacağını düşünüyoruz. Bu arada çoğu Türk insanı mutlu. Sanki serbest dolaşım hakkı 10 yıl içinde verilecek. Sanki tüm işsiz güçsüzler Avrupa'ya göçecek, orada iş bulacak ve sanki bekâr erkekler Avrupa'ya yerleşip orada sarışın kadınlarla evlenecekler. Pembe hayal işte. Hayalsiz de mutlu olunmuyor ki! hgunes@milliyet.com.tr Küresel güç olarak Avrupa