Şu anda herkes işin edebiyatında, ah vah edip duruyor. Kimse bu kurumdaki bakıcı annelerin neden bu çocukları dövdüğüyle ilgilenmiyor. Sadece cezalandırma boyutuyla ilgileniliyor. Oysa ceza ile suç ortadan kalksaydı, dünyada suç kalmazdı. Bu nedenle dövmeyi oluşturan etmenlerin üzerine gitmek gerek.ÇEK'e bağlı yuvada kimsesiz çocuklar dövülüyor da, evlerde anne ve babalar çocuk dövmüyor mu? Dövüyor. Demek ki, sorun sadece ÇEK yuvalarında değil, toplumun büyük bir kısmında. İngiltere'de üniversite öğrencisiyken Sosyal Sorunlar dersinde "Çocuk Dövme" (child battering) konusunu okumuştuk. O zamanlar bunun neresi sosyal sorun diye şaşırmıştım. Ülkede yoksulluk, işsizlik gibi büyük (!) sorunlar varken çocuk dövmeyi toplumsal bir sorun sayamıyordum. Oysa çocuk dövme ülkemizde İngiltere'ye göre birkaç kat daha yaygın. Sadece ortaya çıkmıyor. Çocuk dövme olayının iki boyutu var. Biri çocuk. Diğeri dövme. Çünkü ülkemizde sadece çocuklar dövülmüyor. Kadın dövme de o denli yaygın. Dövme bir toplumsal histeri mi, yoksa kişisel maraz mı? Kim çocuk döver? Bu sorular önemli. Çünkü çocuk dövmede psikolojik etmenler kadar, sosyal ve ekonomik etmenler de rol oynuyor. Ekonomik durumla çocuk dövme arasında "doğrudan" bağ kurmak yanlış. Çünkü varlıklı kesim arasında çocuk dövmenin olmadığını söylenemez. Ancak, ekonomik düzey yükseldikçe eğitim düzeyi düşüyor ve asıl çocuk dövmeye neden de olan da bu. Kuşkusuz asabi, bozuk aile ortamlarında büyümüş, ya da huzursuz ailelerde çocuk dövme olayı daha yaygın. Yani ailenin psikolojik ortamı çok önemli. Çocuğu arsız görmek de yanlış. Çünkü onu o hale getiren onu büyütenler. Yanlış yetiştirilen bir çocuk hem arsızlaşıyor, hem de üstüne dövülüyor. Bu nedenle çocuk yuvalarında bakıcı annelerin eğitim düzeyi ile yakından ilgilenmek gerek. Anlaşıldığı kadarıyla bu görevliler herhangi bir eğitimden geçmiş değiller. Pedagojiyle yakından uzaktan alakaları yok. Olasılıkla büyük (örneğin ekonomik) sıkıntılar içindeler. İş tatminleri de yok. Kısacası, önce bu görevlilerin eğitimleri ve ekonomik düzeyleri ile ilgilenmek gerekiyor. Daha sonra da ciddi bir denetim. Neden özel yuvalarda dayak sorunu yok da, devlet yuvalarında var? Çünkü özel yuvalar sorumluluk taşıyor. Nihayet, toplumun dayak karşısında tavrı çok önemli. "Eti senin, kemiği benim" yaklaşımıyla çocuk elbette yuvada dayak yer. Unutmayalım, bu deyim "İstediğini yap, yeter ki öldürme" demektir. Toplumu dayak konusunda daha duyarlı hale getirmeliyiz. Bu konuda biz medyaya da büyük görev düşüyor. Her akşam magazin yerine, eğitsel nitelikli program yayımlansa çocuk dövme de azalır, kadın dövme de. hgunes@milliyet.com.tr Malatya'da Çocuk Esirgeme Kurumu'na bağlı yuvadaki dayak olayı kamuoyunda haklı bir tepki çekti. Ancak bu tür olaylar kısa süre sonra unutulup gidiyor. Kaldı ki, çocuk haklarıyla ilgili ülkemizde duyarsızlık var. Sokak çocukları da bir zamanlar gündeme gelmiş, en azından bir dernek kurulmuş, fakat sonunda pek bir şey yapılmamıştı.