Bir ülke ekonomisi rekor dış açık verir de dış borç vaziyeti iyiye gidebilir mi? Bunu savunmak için ya deli olmak gerek ya da cahil. Fakat son zamanlarda bazı aklıevvel meslektaşlar yeni bir kavram yarattı. Adı da “dış açığın finansmanındaki kalite”! Yani dış açığın finansmanında bazı yollar çok kaliteli, bazıları ise az kaliteli sayılıyor.
Mesela dış açık doğrudan yatırımla finanse ediliyorsa çok iyi niteleniyor. Ama portföy yatırımları yani sıcak parayla karşılanıyorsa pek iyi sayılmıyor. Nitekim 2006 ve 2007 yıllarında da doğrudan yatırımlar artınca olumlu bir hava doğmuştu. Açık artsa da bunun karşılığında giren para uzun süre ülkeden çıkmayacaktı.
Bu yıl kalite düştü!
Ancak bu yıl işler yine tersine döndü. Doğrudan yatırımlar azalmaya, (dün de yazdığımız gibi) özel sektörün dış kredileri hızla artmaya başladı. Aslına bakılırsa ülkeye giren her para bir anlamda borçtur. Fakat ne sıcak para ne de doğrudan yatırımlar dış borç kütüğüne yazılmaz. Sadece alınan krediler borç sayılır. İşte dış açığın dış borçları hızla artırmasının ardında da bu var.
Türkiye’nin dış borç rakamı 2001 yılında 113,6 milyar dolardı. 2008 yılının ilk 3 ayında bu 263 milyar dolara tırmanmış. Yani 2,3 kat artmış. Oysa bu dönemde milli gelir artışı sadece yüzde 48. Bu da gösteriyor ki, elde edilen büyüme borçlanarak sağlanmış.
Üstelik unutmayalım ki, uygulanan bu program sıkı mali disiplin ve esnek kurla ihracata dayalı büyümeyi amaçlıyordu. Böylece dış borçlar azalacaktı. Tam aksi olduğuna göre ortada bir başarısızlık var demektir.
2001’den bu yana kamu kesiminin yaptığı dış borçlanma yüzde 56 artmış. Yani milli gelir artışından yüksek. Fakat daha kötüsü, özel kesimin bu dönemde yaptığı dış borçlanmanın tam yüzde 380 artması! Toplam dış borçlar ise 2002-2007 döneminde ortalama olarak her yıl yüzde 14 artmış. “Buna can mı dayanır” demeyin, şimdiye kadar bizim ekonomi dayanmış.
Safsatalara kulak asmamalı
Dış borçlanmada ortalama olarak vadelerin uzadığı safsatasına da inanmamak gerek. 2001 yılında dış borçların yüzde 14’ü kısa vadeliydi. 2005 yılında dış borçların yüzde 22’si kısa vadeli hale geldi. Neyse ki, bugün bu oran biraz daha olumlu bir düzeyde: yüzde 17! 2002-2007 döneminde kısa vadeli borçların her yıl ortalama yüzde 18 büyüdüğünü de ekleyelim.
Konuyu bir sorun olarak görmeyenler kimi zaman dış borçların ihracata oranına, kimi zaman dış borçların döviz rezervlerine oranına bakıyor. Bu açılardan bakılınca pek de iç karartıcı bir durum görünmeyebilir. Fakat bir ülkede borçlar sürekli milli gelirden daha hızlı artıyorsa uzun vadede mutlaka sorunlarla karşılaşılacaktır.
Bu yapının değişmesi için elbette dış açığın azaltılması şart. Ama aynı zamanda yurtdışından kredi kullanımının göreli cazibesini de azaltmak gerekiyor. Bunun için de yurtiçinden (gerek vadesi, gerekse maliyetiyle) daha cazip olan kredi koşullarının yasal zemini yaratılabilir.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024