Bu ülkenin nüfusunun üçte biri tarımdan geçiniyor. Ve tarım, milli gelir içinde sadece yüzde 12'lik bir paya sahip. Üstelik giderek küçülüyor. Bu küçülme karşısında hemen herkes kayıtsız; küçülme normal bir trend olarak görülüyor. Doğru da. Çünkü tarım sanayi büyümesinin arkasında yer alır. Ancak tarımdaki gelişmenin mutlaka negatif olması gerekmez. Aksine tarımın bu denli önemli olduğu bir ülkede gelişmeyi hızlandırmak gerekir. Tarım önemli; çünkü Türkiye hem yüksek bir nüfusa sahip, hem de geniş topraklara. Üstelik emek yoğun bir sektör olması bakımından tarım son derece yararlı. Bazı rakamları yansıtalım: 1996 yılından bu yana tarımda gelir artışı yıllık ortalama yüzde 1 kadar olmuş. Bunun çok düşük olduğuna kuşku yok. Üstelik bu, nüfus artışından bile geri. Bu nedenle tarımda dışa bağımlılık giderek artmakta.Tarımdaki gelişme büyük dalgalanmalar göstermekte. Elbette iklim şartlarına bağlı olarak tarımsal hasılada oynamalar olabilir. Fakat tarımdaki gelişmeyle beraber bu dalgalanmaların istikrar kazanması gerekirken, öyle anlaşılıyor ki, hâlâ tarımda istikrarlı bir gelişme yok.Daha da ötesi, 1996 yılından bu yana, tarım mehter takımı gibi bir yıl büyümüş, ertesi yıl küçülmüş. Üstelik küçülmeler hiç de büyümenin altında kalmadığından tarımda ilerleme olmamış. Hububata baktığımızda 2000 yılına göre üretim bugün yine yüzde 10 daha aşağıda. 1999 yılında Türkiye'de 11 milyon ton gübre kullanılıyordu. Bugün aradan tam 6 yıl geçtikten sonra tüketim yüzde 10 daha düşük gerçekleşiyor. Yani tarımda daha fazla verim almak için gereken gübre bile daha az kullanılır hale gelmiş. AB süreciyle beraber tarımdaki nüfusun azalması gerekiyor. Ancak bu azalma tarımda yoksullaşmayla beraber gerçekleşirse bunun bir yararı olmaz. Bir yandan nüfus azalırken, diğer yandan da tarımsal gelir artmalı. Yani tarımda çalışanların refahı yükselmeli, tarımın milli gelire katkısı oransal olmasa da, salt olarak artmalı. Ve tabii bunun için verimlilik artışları gerçekleşmeli. Son gelen tarımda büyüme rakamını bir tarafa bırakırsak, genel olarak büyüme gözlenmiyor. Tekrarlayalım, çiftçi cephede nefsi müdafaada. Hükümet ise yatakta, uyuyor! Ara sıra kalktığında işlerin tümünün iyiye gittiğini sanıp, tekrar uykuya dalıyor. Atatürk "Köylü milletin efendisidir" demiş. Bu sözün amacının çiftçiliği yüceltmekten çok, halkçı bir yaklaşım sergilemek olduğuna kuşku yok. Ancak çiftçinin bugünkü hali ise tam bir perişanlık: "Efendilik bizde kalsın" diyen köylü, sanki cephede nefsi müdafaa savaşı veriyor! hgunes@milliyet.com.tr
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024