Bizim gibi ekonomi yazmak için gazeteye davet edilen bilim adamlarının bayramda işi zordur. Ekonomi yazsa kimse okumaz. Ekonomi dışı yazsa ilgi çekmez.
Bayramların bir kucaklaşma vesilesi olduğu belirtilir. Peki, ülkemizde bu bayramda ulus olarak bir kucaklaşma yaşanacak mı? Ne yazık ki, buna olumlu bir yanıt vermek zor. Çok sayıda çatışmayı bir arada yaşıyoruz. Oysa insanoğlu dünyaya tek bir nedenle gelir, tek bir amaçla yaşar: Mutlu olmak. Yüce Allah da dinleri dünyaya bu amaçla yollamıştır. Üstelik dinler bu dünyanın ötesinde bir ahiret huzuru ve mutluluğu vaadinde bulunur. Peki, neden kimi insanlar birbirlerini hırpalayarak, zedeleyerek mutsuz ediyorlar?
Yurttaşlık kültürü
Hatta şunu da soralım: Türkiye’de insanlar ne denli mutlu? Ülkemizde insanların mutsuzluğunun tek nedeni ekonomik sıkıntılar mı? Ülkemizde bu aşırı düzeydeki çatışma kısacası zarar verme güdüsü nereden kaynaklanıyor?
İşte bunun yanıtı da “civic culture” denilen yurttaşlık kültürünün yahut bilincinin gelişmemesinde yatıyor. Yurttaşlık kültürü bir yandan toplumsal sorumluluk gerektiriyor, diğer yandan da hoşgörü. Modern bir ulus olmanın temelinde bunlar bulunuyor. İngiltere’de öğrenciyken paspal kıyafetli öğrencilerinin görmeyenlere kampüs içinde nasıl yardımcı olduğunu gözlemiş şaşırmıştım. Çağdaş ve uygar toplumlarda aile gibi geleneksel dayanışma mekanizmaları zayıflamıştır ama toplumsal sorumluluklar üst düzeydedir. Yine öğrencilik yıllarımda telefon kulübesindeki telefon bozulduğunda Türkiye’de ailemi ücretsiz aramama arkadaşım Toby engel olmuş, “Arızayı araman gerekir” demişti.
Toplumsal sorumluluk ve hoşgörü
Engelliler konusu da ülkemizde toplumsal duyarlığın olmadığının açık bir göstergesidir. Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde engelliler için başbakanlık bünyesinde bir idare oluşturulmuş, adı da “Özürlüler” İdaresi Başkanlığı olmuştu. Sanki bir kabahatli var da özür diliyor! Oysa bunun adının “engelli” (handicapped) olması gerekmez mi?
Engelliye hoşgörümüz yok. Farklı kimliklere yok. Kürtler bir yana, bu ülkede Çingenenin adı bile yok! Kriz nedeniyle İstanbul’da trafik ışıklarında dilenciler arttı. Medyanın kılı kıpırdamıyor. Kısacası, toplumsal sorumluluklarımız çok sınırlı.
Uygar bir toplum yaratmanın gereği kendiniz gibi düşünmeyen insanların telefonlarını dinletme yahut onları içeri tıkılması değil, onlara anlayış göstermektir. Fakat aynı zamanda arzu etmediğiniz bir iktidar oluştuğunda “Keşke devrilseler” demek de hoşgörüsüzlüktür.
Bu ülkede yarım asırdan fazla haklardan bahsediliyor. Oysa yurttaşlık kültüründen bahsetmenin zamanı geldi de geçiyor bile. Bu bayramda kucaklaşmak istiyorsak, hoşgörünün ve toplumsal sorumlulukların kökleşmesini aramalıyız. Sağlık ve mutluluk dolu bayramlar dileğiyle...