Geçen hafta sonu Yargıtay Başsavcısı’nın AKP’nin kapatılma istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açması üzerine siyasal gündemin ana maddesi de bu oldu. Bir kesim bunu büyük bir sevinçle karşılarken, diğer bir kesim bunun ne denli hata olduğunu tartışıyor.
Sevinenler bunun AKP’den kurtulma fırsatı olduğunu düşünüyor. Hata olduğunu düşünenler ise AKP’nin büsbütün güçleneceği kaygısını taşıyor. Fakat kimse bu hareketin sonunda AKP dışında bir seçeneğin toplumsal tabanda güç kazanacağını düşünmüyor. Oysa asıl açmaz da bu. Diyelim AKP kapatıldı, sonra ne olacak? Daha kötüsü, dava açıldıktan sonra ya AKP aklanır ve kapatılmazsa ne olacak?
Koca cumhuriyet tarihi siyasetinde artık şu dersin alınması gerekiyor. Hangi siyasal partiye yasak getirilmişse, altına gübre atılmış ekin gibi daha hızlı büyüyor. Serbest Fırka böyle olmadı mı? Yerine çok daha güçlü Demokrat Parti çıktı. Sonra Demokrat Parti kapatıldığında daha güçlü bir Adalet Partisi oluşmadı mı? HEP, DEP, HADEP ve daha niceleri kapatıldı da ne oldu? Refah Partisi kapatıldı ve yerine yüzde 46’lık AKP gelmedi mi? Yeter!
Kaygılar haklı ama...
Hemen belirtelim, AKP icraatlarının laiklik ve çağdaşlaşma konusunda yarattığı kaygıları haklı buluyoruz. Ancak bunun engellenmesi siyasetin bu eksen üzerine oturtulmasıyla sağlanamaz. Türkiye’de sağın oldum olası tutucu değerlerden güç alarak siyaset yapması karşısında sol ne yazık ki, seçkinlerin ve aydınların sosyokültürel egemenliğindeki alana hapsoluyor. Oysa bir yandan ilerici olurken, diğer yandan sosyal adaleti savunmak, aynı zamanda toplumun geleneksel değerleriyle barışık olarak bunu sürdürmek pekâlâ mümkün olabilir.
Siyasal partilerin önü hukukla değil, icraatlarının yanlışlığı halka anlatılarak sağlanabilir. Hafta sonu Ece Temelkuran’ın yazdığı gibi, sosyal güvenlik reformuna tepki duyan ve sokakları dolduran emekçiler sonunda hükümeti yeniden masaya oturttular. Yani AKP’yi eleştirdiler ve geri adım attırdılar. Temelkuran’ın yazısından bir alıntı yapayım: “...demek ki bu memlekette AKP politikalarını eleştirenler sadece ‘millete zulmetme meraklısı Kemalist eski kurtlar’ değilmiş.”
Unutmayalım ki, Türkiye son beş yıldır küresel likidite bolluğunun sağladığı olanaklarla hızlı büyüdü ve ferahladı. Ama bu arada bol bol borçlandı. Özellikle işsizliği azaltamadı. Kaldı ki, enflasyonu indirme politikasında başarısız oldu. Nihayet olağanüstü bir cari açıkla karşı karşıya kaldı. Şimdi karışan küresel konjonktür karşısında temel dengeleri bozulan Türkiye’nin daha büyük sıkıntılardan kaçınması ya da korunması olanaksız görünüyor.
Ekonomik yapı çok kırılgan
Tekrarla belirtelim, Türkiye 2008 yılında 55 milyar dolar kredi ve doğrudan yatırım bulmak zorunda. Kimse vatandaşlar 90 milyar doları aşan dövizini satar da bu açık kapanır sanmasın. Dolayısıyla, yıllardır beklenen bir kur düzeltmesi eşikte görünüyor. Artan kur çiftçiyi memnun edecek mi? Döviz kredisi almış yığınla insan ne hissedecek? Enflasyon kur ve petrol fiyatı nedeniyle hızla artınca ne yapılacak? Büyüme daha da düşünce, işsizlik hangi boyuta yükselecek? İşte bu sorular yanıt bekliyor.
Bu nedenle önümüzdeki dönemde AKP’nin inişe geçmesi kaçınılmaz. Yeter ki, bunları değerlendirecek etkin bir muhalefet olsun.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024