Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Direnç savlarından biri Türkiyenin büyük nüfusu. İddiaya göre tam üyelik aşamasında Türkiye 90 milyon nüfusa sahip olacak. İşte bu boyut da Avrupayı ürkütüyor. Oysa bu doğru da değil. Nüfus artış hızında bir değişiklik olmasa bile, Türkiye 2014te en fazla 81 milyon olacak. Hatta olasılıkla otuz yıl sonra nüfus küçülmeye başlayacak.Ülkemizde nüfus konusuna yeterince eğilinmiyor. TAPV ve Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Merkezi dışında konuyla ilgilenen yok gibi. Bundan 20 gün kadar önce Türkiye Aile Planlaması Vakfı (TAPV) tarafından düzenlenen "Türkiye ve Avrupa Birliğinde Nüfus, Üreme Sağlığı ve Uluslararası Göç" konulu konferansta ise çok önemli konular tartışıldı.Bir zamanlar ekonomide genel bir görüş vardı; nüfus artış hızı ekonomik büyümeyi de beraberinde yaratır. Dolayısıyla kaygıya da yer yoktur. Üstelik nüfus artış hızı bir süre sonra durulacağına, hatta zamanla azalacağına göre sorun göz ardı edilebilir. Gerçekten şu anda AB içinde nüfusu düşen ülkeler var.Türkiyenin iddiası ise; AB nüfusu yaşlı olduğundan sosyal güvenlik sistemini sürdürebilmek için genç nüfusa sahip ülkelerin katılımı şart. İşte bu nedenle de Türkiyenin içeriye alınması gerek. Üstelik böylece ABdeki ekonomik büyüme de hızlanabilir. Ancak bu tez karşısında çok yüksek işsizliğe sahip Avrupalılar büsbütün ürküyor.Önce tezlerimizi gözden geçirelim. Çünkü, 1980li yıllarda literatür yön değiştirdi. Gelişmenin başını çeken Julian Simon isimli bir bilim adamı, gelişmekte olan ülkelere ilişkin çalışmalarında, büyümeyle nüfus artış hızı arasında doğrudan bir ilişki olmadığını saptayarak, bunu 1992 yılında bir kitapta yayımladı. Benzer yöndeki bir başka çalışma ise 1994 yılında Dünya Bankası tarafından yayımlandı: Allen C. Kelley ve Robert M. Schmidtin "Nüfus ve Gelir Değişimi" konulu araştırması çok önemli bulgular içeriyordu.Özetle, araştırmalar nüfus arttıkça fakirliğin de arttığını ve gelişmiş ülkelerle olan farkın da açıldığını gösteriyor. İkincisi araştırmalar; nüfus artış hızını doğrudan yöntemlerle (yani refah ve eğitim düzeyinin artmasını beklemeden) düşürmenin olumsuz etkileri olmadığını gösteriyor. Yani, eğitim yoluyla nüfus rahatlıkla kontrol edilebiliyor.Kısacası, Türkiye nüfusunu düşürebilir. Ve bunun da hiçbir olumsuz etkisi olmaz. Türkiyenin ABye girmek için genç nüfusuna güvenmesi tam bir hata. Asıl avantaj ise daha düşük, fakat daha eğitimli bir nüfusa sahip olmak. Dolayısıyla nüfus artış hızını 2010 yılına dek yüzde 1in altına çekmekte, 2020 yılında dek de yüzde 0.5in altına çekmekte büyük yarar var. Böylece hem iç göç sorunu azalır, hem kişi başına gelir artar, hem de ABye üyelik daha az korku yaratır.Türkiye günün birinde yaşlanacak genç nüfusuna değil, eğitimli nüfusuna güvenmeli. hgunes@milliyet.com.tr Türkiyenin ABye tam üyeliği artık açıklığa kavuşmaya başladı. AB içinde birçok devlet çıkarları nedeniyle Türkiyenin kendi taraflarında olmasını arzu ederken, birçok ülkenin halkı da Türkleri çok ayrı görüyor. Şimdiye dek bunu açıkça ifade etmiyorlardı. Çünkü yumurta kapıya gelmemişti. Karar aşamasına gelinince dirençler de ortaya çıkıyor.