Kürt sorunu çözümünün, PKK Başkanı Abdullah Öcalan’la görüşmeye bağlı olduğu, artık belli oldu. “APO” ile görüşüldüğü kesin, kimse inkâr etmiyor, hatta bazıları “Haydi hayırlısı” diye kendilerini rahatlatıyorlar da...
Kürtlerin, bir azınlık dışında buna karşı çıkacakları düşünülemez, peki Türkler buna nasıl ikna edilecekler?
Sorun bu!
Şimdiye kadar “APO” için söylenmedik laf, kullanılmadık sıfat kalmadı, “Bölücü terör örgütünün başı”ndan “Bebek katiline” kadar...
Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, aynı kişiyle karşılıklı oturacak, görüşmeler yapacak?
* * *
İşte “Türkleri ikna etmek” sorunu burada başlıyor.
“APO” yakalandıktan sonra, duruşma başlamadan önce, 22 Mart 1999 tarihinde DGM Başsavcısı Cevdet Volkan’a bir mektup gönderdi, “Söylemek istediklerim var, benim ek ifademi alın” dedi. (x)
Başsavcı Cevdet Volkan ile Savcı Talat Şalk 3 Nisan 1999’da Öcalan’ın ifadesini aldılar.
“APO” söze “Önce kendi durumumu ele alayım” diye başlar:
“Benim sağ, sol çatışması içerisinde klasik bir solcu olarak kabul edilmem ya da klasik Kürtçü olarak kabul edilmem doğru değildir (...) 1970’li yıllara geldiğimizde Türkiye’de sağ sol çatışması başlamıştır, Marksizm ve Kürtçülük hareketleri başlamıştır. Ben de kendimi Ankara’da bunların ortasında buldum; yoksul bir aileye mensup bir kişi olarak bu harekete katıldım.”
Bağımsız Kürdistan?
* * *
Evet örgütü kurarken, hazırladıkları programda Marksist temele dayalı bağımsız Kürdistan da vardı.
Ya Şimdi?
APO “evdeki hesap çarşıya uymadı” deyimini anımsatır:
“O zaman Kürtlerin bağımsız bir Kürdistan kavramı da vardı. Marksist temele dayalı yeni sistem getirecektir. Ancak değişen olaylar ve zaman bize bu programın hayali olduğunu gösterdi. PKK kurulduktan sonra şiddete başvuruldu. Ama zaman içerisinde de PKK’nın bu şiddetinden rahatsız oldum. 1993’ten sonra bütün çabamı PKK’yı şiddet unsurundan arındırıp siyasi kanal içerisine sokmayı amaçladım. Turgut Özal’ın çağrısı da bu konuda, yani PKK’yı siyasi kanala sokma konusunda bizi etkiledi.”
* * *
Peki, bağımsız Kürdistan değil de ne?
Federasyon, otonomi değil, ayrı devlet kurmak hiç olamaz. O halde ne?
Öcalan örnekler veriyor ve şu sonuca varıyor:
“Benim programlarımın başlangıçta hayali olduğunu anladım. Kürt devleti kurmanın mümkün olamayacağı ilmen de sabittir. Gerekli de değildi. Mevcut Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerisinde demokratik ortamda her şeyin gerçekleşmesi mümkündür.”
* * *
Okul yakmak, öğretmen öldürmek...
Bunları PKK üstlenmiştir ama...
Öcalan da der ki:
“Bugüne kadar okul yakmalar, öğretmen öldürmeler gibi ağır olaylar örgüt adına gerçekleştirilmiştir. Örgüt başı olarak sorumluluk bana çıkartılmaktadır, bunun farkındayım. Ancak ben örgütün başı olarak bunları her zaman önlemek istedim. Sorumluları belirleyip, kendilerini etkisiz hale getirme yollarını aradım.”
* * *
Peki Öcalan, Atatürk, Türk ulusu ve bayrağı hakkında neler düşünmektedir:
“Benim bugüne kadar, Atatürk’e karşı, Türk ulusu ve bayrağı aleyhinde bir sözüm olmamıştır, söylediklerim de eleştiri mahiyetindedir. Atatürk’ü küçük düşürücü sözlerim de yoktur.
Atatürk’ün önderlik hususlarını takdir ettim. Bugüne kadar da kendime rehber olarak kabul edip uygulamaya çalıştım. HADEP genel kurul toplantısında Türk bayrağının indirilmesini ilk kınayanlardan biri de benim. Bu konuda MED TV’de konuşmalarım çıkmıştır. Yakalandığımda da Türk bayrağına karşı saygımı öperek gösterdim.”
* * *
Peki, Öcalan ne istiyor?
“AF” parantezine alın, isteklerini sıralayın:
“Devletin üzerine düşen iç barışı sağlayabilmek için gerekli olan yasal düzenlemeler yapmaktır. Bunların başında af yasası, dağda ve cezaevlerinde olanlar için onların topluma karışmalarını sağlayacak bir af yasası gelir. Ben bu konuda üzerime düşen her türlü katkıda bulunmaya hazırım. Bize bağlı halkım ve örgütümü demokratik devletin, ülkemizin hizmetine uyumlu hale getirme imkân ve gücüne sahip olduğumu söylüyorum; tüm gücümle bu yönde çaba harcamaya hazırım. Şimdilik söyleyeceklerim bundan ibarettir.”
* * *
Yazının başında da söyledik, sıra şimdi Türkleri iknaya geldi.
On küsur yıl önce bunları söyleyen “APO” bugün Türkleri ikna edebilir mi?
Terörle bir yere değil, nerelere varıldığını gördük.
Neler görebiliriz, oları da tahmin edebiliyoruz.
Söylemeye dilimiz varmıyor; söylenecek laf çok da...
——————-
(x)”APO Olayının Perde Arkası” Saygı Öztürk-Doğan Kitap