Cömert bir kraliçe olan Melike Zübeyde, kimin ne kadar borcu varsa kapatırdı. Bayramları vesile yaparak Bağdat’ta borcundan dolayı hapiste olanları kurtarırdı. Köle pazarlarına adamlarını gönderir ve onları özgürlüğüne kavuştururdu.
Orta çağ tüm dünyada güçlü monarşilerin çağıydı. Hem Ortadoğu’da hem de Avrupa’da askeri yönden güçlü monarşiler topraklarını hızla genişletiyor, önlerine çıkan yerel derebeyliklerini kolayca hakimiyetleri altına alıyordu. Kısa süren Emevi İmparatorluğu ardından iktidarı ele geçiren Abbasi Devleti de kısa sürede bir imparatorluğa dönüştü. Merkezi Bağdat olan Abbasiler’in en kudretli dönemi kuşkusuz halife Harun Reşid’in dönemiydi. Bu dönem Binbir Gece Masalları ve Şehrazad gibi bugün bile sevilen masalların ortaya çıktığı, Yunanca, Süryanice ve Hint dillerinden kadim kaynakların Arapça’ya aktarıldığı, keşif ve icatların bol olduğu parlak bir zamandı. Harun Reşid’in iktidarında en az onun kadar etkili bir isim ise eşi Melike Zübeyde’ydi.
Haşimi prensesi
Abbasilerin en güçlü halifesi Harun Reşid’in karısı Zübeyde hem anne hem de baba tarafından Abbasi / Haşimi / Kureyş soyundandı. Harun Reşid’in amcasının kızı, yani kuzeniydi. Oldukça zeki, güzel ve çok zengindi. Zübeyde Harun’un nikahlı eşi ve Emin adlı oğlunun annesiydi. Harun’un cariyelerinden olan çocuklarına nispetle Emin’in Harun’dan sonra halife olması gereken isim olduğunu iddia ediyor, bu nedenle Harun’un İran asıllı bir cariyeden doğan oğlu Memun’dan hoşlanmıyordu. Zübeyde hem anne hem baba tarafından asil ve soyluydu. Bu nedenle annesi Hayzuran adlı Yemenli bir cariye olan eşi Harun Reşid’den daha üstün görüyordu kendini soy olarak. Zübeyde zenginliği kadar cömertliği ile de tanınmıştı. Gerçekten de cömertlikte okyanus gibiydi.
Cömert bir kraliçe
Melike Zübeyde insanların “borcunu satın alırdı”. Yani bir kimsenin ne kadar borcu varsa kapatır, üzerinde kişiye borcu kadar da para verirdi. Bağdat’ta borcundan dolayı hapiste insan olmasını sevmez, bayramları vesile yaparak bu insanların borçlarını öder ve hapisten kurtarırdı. Köle pazarlarına adamlarını gönderir ve yüzlerce köleyi özgürlüğüne kavuştururdu.
Görkemli saray hayatı
Harun Reşid ile Zübeyde’nin yaşadığı dönem ünlü Şehrazad 1001 Gece Masalları’na konu olan dönemdi. Zübeyde sarayda Harun’a çok iyi bakılmasını sağlıyordu. Sarayda yenen yemekler de oldukça lükstü. Ceylanlar, sülünler, av kuşları, Kafkasya toprakları ve Hazar Denizi’nden getirilen havyarlar yeniyordu sofralarında. Bağdat’ta Dicle nehri kıyılarında birbirinden ihtişamlı sarayları dillere destandı. Beyaz Saray, Sarı Saray, Kırmızı Saray gibi büyük saray yapılarının yanı sıra irili ufaklı köşkler ve kır bahçeleri de saray hayatının devam ettiği yerlerdi. Hatta bir seferinde Harun’a küçük balıkların ve kuşların sadece dillerinden bir yemek hazırlatmış, Harun ise kızarak bu yemeği yememişti. Zübeyde, kadınlara düşkünlüğü ile tanınan Harun’u elinde tutmak istiyordu. Fakat bu pek mümkün olamıyor, Harun haremini sürekli geziyordu.
Vezir ailesi Bermekiler
Zübeyde’nin Harun’u kendi etkisinde tutma çabasının asıl önemli nedeni ise özellikle Memun’u destekleyen, sarayın İranlı vezirleri olan Bermekiler’i saf dışı etme arzusuydu. Memun’un annesi Fars kökenli olduğu için Bermekiler Harun’dan sonra onun halife olmasını istiyordu. Abbasi sarayında Bermeki ailesinden üç önemli isim vardı: Yahya Bermeki ve oğulları Cafer ile Fadl. Harun’u çocukken Yahya Bermeki büyütmüştü. Yahya’nın eşi Cafer’i doğurduğunda Harun’u da emzirmiş ve ikisi süt kardeş olmuşlardı. Harun Cafer Bermeki’yi çok sever ve güvenirdi. Bu güven o kadar yüksekti ki hilafet mührünü Cafer’e vermiş ve günlük devlet işlerini kendisine getirmeden yürütüp yönetmesini istemişti. Harun’un Bermekiler’e olan bu yüksek güveni Zübeyde’yi çileden çıkarıyordu. Harun’un olan biten hiçbir şeyi görmediğini düşünüyordu.
Abbase, Cafer ve Zübeyde
Harun Reşid’in sarayda çok sevdiği ve zekasından dolayı çok da saygı duyduğu bir isim daha vardı: Kız kardeşi Abbase. Abbase ile Cafer’in katıldığı meclisler düzenler, sabahlara kadar şiir, müzik, yemek eşliğinde uzun sohbetler yapardı. Ancak Abbase ile Cafer ateşle baruttu. Cafer Abbase’ye abayı yakmıştı. Abbase de Cafer’e karşı boş değildi ama evlenmeleri soy ve asalet olarak denk olmadıkları için mümkün değildi. Cafer günün sonunda bir İranlı, bir Farstı. Abbase ise asil bir Arap prensesi, Abbasi, Haşimi ve Kureyşliydi. Evlenmeleri imkansızdı. Pusuda bekleyen Zübeyde, Cafer ile Abbase yakınlaşmasını Harun’a duyurdu. Diğer taraftan Harun’un saray içindeki casusları Bermekilerin Harun’a karşı bir darbe planladıklarını, hatta onu zehirlemek ve de zehirli bir hançerle suikast düzenleyerek öldürmek istediklerini öğrendiler.
Bermekiler’in sonu
Bermekiler’in her şeyin yolunda gittiğini, darbe planlarının tıkır tıkır işlediğini düşündükleri bir sırada Harun’un hiç beklenmeyen müdahalesi ansızın yıldırım gibi geldi. Harun Mekke’den ve Hicaz’dan gelen kendi ailesi olan Abbasi ve Haşimi askerlerini Bağdat’a yerleştirmişti. Bermekiler neye uğradıklarını şaşırdı. Bağdat’taki tüm Bermeki saray ve konakları kuşatıldı. Aşiretin tüm üyeleri, tamamı öldürüldü. Yahya Bermeki Harun’un huzuruna getirildi. Harun ona “Sana baba demedim mi ey Yahya? Sizi ve ailenizi yüceltmedim mi? Nasıl ihanet ettiniz” dedi. Yahya zincirlenip zindana atıldı ve orada öldü. Ardından Cafer Harun’un huzuruna getirildi. O da affedilmesi için ağlayarak yalvardı. Harun ise ona “uskût ve mut / sus ve öl” ta ki içimde sana karşı halâ geçmişten gelen bazı güzel hatıralar kalsın ey Cafer” dedi. Harun baş muhafızı ve celladı Mesrur’a döndü “Ey Mesrur, haremdeki şu cariye ile evlenmek istediğini biliyorum. İşte önünde onun mehri olan Cafer’in kellesi. Al onu” dedi. Mesrur Harun’a “Benim için çok kolay bir mehir” deyince Harun, “Benim için ise çok ağır bir bedel” dedi. Mesrur Cafer’in ve ardından kardeşi Fadl Bermeki’nin de kellesini aldı. Bermekilerden geriye hiçbir şey kalmadı. Tüm sülale öldürüldü, bütün mallarına el konuldu. Yıllardır bu günleri görmek için didinen Melike Zübeyde için sevinme zamanı ve mutlu günler sonunda gelmişti.
Kazanan Zübeyde
Oğlu Emin Harun tarafından kendisinden sonra halife olarak ilan edildi. Emin’den sonra ise kardeşi Memun halife olacaktı. Harun’un bu kararı yazılarak hac zamanı Kâbe’ye asıldı ve insanlara duyuruldu. Zübeyde gücünün zirvesindeydi ve bir ilke imza attı: Adına para bastırdı. Melike Zübeyde İslam tarihinde adına sikke basılan ilk kadın oldu. Bağdat’ta bastırdığı bu gümüş paranın üzerinde basım yeri olarak “Cennet Bahçeleri” yazıyordu. Çünkü Zübeyde’nin Dicle nehri kıyısındaki devasa sarayının bahçeleri de çok meşhurdu ve cennet bahçeleri deniyordu. Paranın üzerine Emin ve Memun’un, yani iki kardeşin barışmış olmasına gönderme yapan “Nimetlerle dolu cennetlerde karşılıklı oturdukları tahtlar üzerinde aralarında, kaynaktan doldurulmuş kadehler dolaştırılır” ayeti de yazılmıştı. Harun Anadolu’ya Bizans’a karşı cihada çıkmıştı.
Bağdat–Mekke Zübeyde Hac Yolu
Zübeyde Bağdat’ta düzeni elinde tutuyordu. Şükrünün ifadesi olarak çok büyük bir işe girişti: Tüm masraflarını kendi kişisel hazinesinden karşılayacak şekilde, Bağdat’tan Mekke’ye giden ve her menzilde kuyular açtırdığı, kendi adıyla anılacak olan bir hac yolu yaptırdı. Harun Bizans’ı yenmiş, Maraş, Adana, Malatya ve tüm civarını Bizans’tan geri almış ve Ankara’yı da ele geçirmişti. Bizans yüklü bir haraç ve savaş tazminatı ödemeyi kabul edince Ankara’dan Bağdat’a geri döndü. Zübeyde’nin hac yolu projesini memnuniyetle karşıladı. Harun da Zübeyde de çok kudretli isimlerdi. Harun önce savaştığı sonra dost olduğu Frank kralı Charlemagne ile hediyeleşiyor, elçilerin biri gidip diğeri geliyordu. Avrupa’ya giden bu hediyelerden biri de saatti. Değerli hediyelerle beraber kültür ve bilgi de gidip geliyordu.
Anıtsal Türbesi
Dünya hayatının günleri geçti, zaman değirmeni onları da öğüttü ve göçtüler. Geriye kocaman bir sessizlik ve Moğollar yıkana kadar yüz binlerce hac yolcusuna hizmet veren Ayn Zübeyde / Zübeyde’nin Hac Yolu kaldı. Osmanlılar kaybolan bu yolu bulup, Mekke’den geriye yani Bağdat’a doğru haritasını hazırladı. Bu sayede Ayn Zübeyde Hac Yolu’nun rotası bugün biliniyor. Kalıntılarının bir kısmı ise Mekke’de Arafat yakınlarında halen duruyor. Harun Reşid’in kabri bugün Tahran adıyla bildiğimiz, Abbasiler döneminde ise adı Muhammediye olan şehirde. Melike Zübeyde’nin Bağdat yakınlarındaki sıra dışı mimarisi ile dikkat çeken türbesi hâlâ o günlerin görkemini fısıldıyor.
Özay Şendir
2025’te olacaklara dair…
29 Aralık 2024
Abbas Güçlü
“İTÜ aradığı Yıldızı buldu”
29 Aralık 2024
Zeynep Aktaş
Faizde düşüş trendi yatırımda rotayı değiştiriyor
29 Aralık 2024
Ali Eyüboğlu
Dijital kanalların seyirciyle bağı yok
29 Aralık 2024
Güldener Sonumut
Avrupa’da söylemle eylemin 50 tonu ve 2025
29 Aralık 2024