Şu Young Boys’tan üç gol yemek insana koyuyor...
Bir yanda hem kalite, hem bütçe olarak arada dağlar kadar fark var.
Rakibin sadece oyun disiplini ve fiziği mevcut. Hepsi o kadar.
Neredeyse perişan oluyorduk.
Allah’tan Galatasaray’ın geleneksel bir şansı var. O da olmasa bittik.
İlk yarı facia.
Adam iyi vursa 3-0 oluyordu. Galatasaray’ın şu durumu var. Mertens, Barış Alper ve Kerem üçü birden Avrupa kupaları maçında olmaz. Hoş kimi oynatacaksın o da ayrı mesele.
Çift forvet demek daha çok gol pozisyonu demek değil. Ama bazen gerekiyor.
Mou orta alandaki sıkıntıyı en azından böyle çözmeyi hedeflemiş. Portekizli hoca Göztepe savunmasının Dzeko ile El Nesyri’nin markajında zorlanacağını ve rakip orta alanı daha fazla meşgul edeceğini hesaplamış.
Tabii burada her iki oyuncunun da sabit değil, hareketli oynaması gerekiyor. Bunu başardılar. Özellikle El Nesyri orta sahaya çok yardım etti. İsmail ile Szymanski’nin önünde orayı üçledi.
Bir de orta alanda İsmail ve Szymanski’nin ekstra eforu gerekiyordu. Penaltı golüne kadar sadece Maximin Göztepe defansını zorladı. Onun dışında Fenerbahçe’nin tek bir tehlikeli pozisyonu bile yoktu.
Alışkın olmadıkları sistemde oyunu bir türlü tutturamadılar. Kopuk kopuk oynadılar. İlk yarının son dakikalarına yani penaltı golüne kadar zorlandılar. Tabii bu yarıda Faslı forvetin Szymanski’nin muhteşem ortasına yaptığı ölü yaprak vuruşu görülmeye değer bir goldü.
Normalde bu skorun Fenerbahçe’yi rahatlatması gerekirdi. Ama hayır. Aksine bu skora rağmen
Tam bir şampiyonlar Ligi maçı izledik.
İnanılmaz bir mücadele, her şeylerini ortaya koşan futbolcular...
Fenerbahçe’ye hakkım helaldir.
Bir futbolsever olarak eleştireceğim hiçbir şey yok.
120 dakika inanılmaz bir direniş gösterdiler.
Tam bu iş tamam dediğimiz anda, yani rakip 10 kişi kaldığı anda milimetrik bir penaltıya kurban gitti.
İşte klasik Fenerbahçe kadersizliği, şanssızlığı.
Öncelikle şunu belirteyim. Bu maç asla yeni sezon için ölçü değil. Sıcaklar ve ağır antrenmanlar... O yüzden o tarafa hiç girmeyelim genel görüntüye bakalım.
Galatasaray’ın acil 8 numaraya ihtiyacı olduğu söyleniyor ama ben aynı görüşte değilim.
Tamam 8 numara olmalı ama üstüne sağ kanat, sol kanat, sağ bek ve sol bekte alınmalı.
Tabii bir de Mertens’in yerine bir oyuncu. Ziyech’te öyle bir sözleşme var ki zaten gönderemezsin. Zaha da aynı. Mecbur katlanacaksın bu oyunculara.
Peki bu takım ligde iş yapar mı? Elbette yapar. O ayrı bir olay... Ama Avrupa’da çok zor. Bu kadroya top koklatmazlar. Ben o taraftan bakıyorum.
Yine de Okan hoca bilir.
İlk yarı Galatasaray oyun anlamında bir felaketti. Top kayıplarını ben sayamadım.
Saha suni çim... Fenerbahçe ağır antrenmanlardan yeni çıkmış... Hem de alışkın olmadığı antrenmanlar...İlk 15 dakika felaket...
Yakışmayan top kayıpları...
Zorla rakibi davet...
Djiku’nun hatasından sonra toparladı Fenerbahçe...
Arada büyük fark var. Kalite farkı...
Lugano kötü takım değil. Ama Fenerbahçe karşısında yetersiz. Yine de en iyisini yaptılar.
Tüm güçlerini harcadılar ama ellerinden bu kadarı geldi.
Üç gündür hayalet gibi gezerken bir de oturup Hollanda maçını izlemek insana fena koyuyor. Ama iş iştir takip ister.
Hollanda’yı bir öfke duygusuyla izlemedim, çünkü öfkelenecek bir şey yok. Çek’ler gibi bize asla çirkeflik yapmadılar, efendi gibi bizi elediler gittiler. Üstelik her konuşmalarında bize saygı gösterdiler.
Böyle bir takıma niye öfke duyayım?
Ama bu kez sert kayaya çarptılar. Bana göre İngiltere EURO 2024’ün en kaliteli kadrosuna sahip... Şu orta sahasına bir baksanıza... Foden, Rice, Mainoo ve onların yanında Kane ile Saka...
Şimdi bu takımın kötü oynama ve yenilme şansı var mı? Ancak teknik direktörleri Souhtgate’in beyninde pas oyunu öyle bir yerleşmişki adamın değişmesi mümkün değil. Böyle oynaya oynaya finale geldi. Ama İngiliz hocanın şöyle bir şansı var. Kendisi de farkında mı bilmiyorum... O’nu finale oyun tarzı değil, kaliteli oyuncuların hiç olmadık yerde ortaya çıkan yaratıcılıkları oldu. Şok bir golle mağlup duruma düşünce ister istemez İngiltere beraberlik
4 tane final oynayacak takımı çeyrek finalde tokuşturmak bana biraz tuhaf geldi.
Önce Almanya gitti. Sonra da Portekiz... Tamam, bu durum bizim işimize gelir ama genel bir bakış ortaya koyarsak turnuva reytingi için sıkıntılı durum. Bellingham’a ceza vermeyen, Merih’e acımayan UEFA bunu nasıl ayarlayamadı hayret!
Örneğin bir önceki maçta Tony Kroos’u hakem efendi çift sarı karttan atmaya korkuyor, kimsenin çıtı çıkmıyor. Bizde, genç bir çocuğun maç içinde yaptığı bir harekete acıma yok. Alakası yok diyeceksiniz ama bence zihniyeti görme açısından çok var.
Onlar evlat, biz üvey evlat. Olmasak da olur. Kafa bu. Merih’e ırkçı diyorlar, en büyük ırkçı kendileri.
Maça gelince ilk yarı sıkıntılı maçtı. İki tarafın yıldızları hiçbir şekilde ağırlığını koyamadı. Ronaldo sürekli top bekledi. O top bir türlü onunla buluşmadı.
Mbappe sanki Yale marka kilitle kilitlenmişti. Sağa gitti olmadı; sola gitti olmadı.
2. yarı ise bambaşkaydı. Top öyle gitti geldi ki, başımız döndü.
Hollanda’yı isim isim yazmaya gerek yok. Özellikle hücum yönleri bir hayli güçlü. Savunması zaten malum. Son 16 turunda Romanya’yı 3-0 yenerken çok etkiliydiler. Hem sette hem de geçişlerde kaliteli oyunculara sahipler.
Ancak Avusturya grupta Hollanda’yı adeta kök söktürerek (3-2) yendi. Biz de onları eledik. Yani basit matematik olarak bizim yenmemiz gerekiyor! Ama tabii öyle olmayacak. Sadece yapmamız gerekenleri yapalım yeter. Terimizin son damlasına kadar mücadele etmeliyiz. Tekmeye kafa koyup, dişe diş futbol kavgası yapmalıyız.
Asla yılmamalıyız. Konsantrasyon ve aşırı olmamak kaydıyla özgüvenli olmalıyız.
Dikkatli savunma ve iyi dağılım şart. En ustalıkla yaptığımız tarz olan rakibi kaos futboluna çekme taktiğini yine sahaya yansıtmalıyız. Avusturya maçındaki kararlılık, enerji ve kazanma arzusunu ortaya koymalıyız.
Elbette soğukkanlılık... Bence en önemlisi bu.
Tabii bir de Arda Güler, Hakan Çalhanoğlu. Takımımızın kilit adamları. Mutlaka iyi oynamalılar. Tüm bunları yaparsak Hollanda’yı da geçeriz. Ama bana göre