Başkan Donald Trump’ın en çok sevdiği halk kesimi olan, “kötü eğitimli” çoğunluğun kullandığı bir deyim vardır: “You ain’t seen nothin’ yet!” İngilizcenin temel kurallarını altüst eden bu deyimi, okulda kullanacak olursanız, dilbilgisi dersinden çakmanız garanti diyebiliriz. “Daha bu bir şey mi? Daha neler olacak, neler?” gibi bir anlam taşıyan bu deyim Trump’ın yedi ülkenin vatandaşlarına, herkesi kapsayacak şekilde koyduğu ABD’ye giriş yasağının, göreceklerimizin henüz buz dağının ucu bile olmadığını söylüyor.
Elinizde ABD’de oturma ve çalışma izni olsun; doğup büyüdüğünüz yeri DAEŞ çetelerinden kurtarmak için ABD’nin açtığı sözüm-ona kampanyaya inanarak Erbil’e gidin! Musul önlerinde yaralanın! Beş hafta hastanede yatın. Tamamen iyileşmeniz için aileniz Virginia’da bir rehabilitasyon hastanesinde imkân sağlasın. Ve sizi ABD’ye sokmasınlar!
Neymiş? Bu listeyi Obama yönetimi hazırlamış.
Evet; 11 Eylül’den beri “ilgi konusu ülkeler” isimli bu liste uzuyor da uzuyor. Bush’un başlattığı bu uygulamayı Obama da sürdürdü. Hatta Obama yönetimi 20 binden fazla kişiyi, pasaportlarını bu ülkelerden aldılar diye, başka hiçbir sebep göstermeksizin sınır dışı etti. Ama Bush ve Obama yönetimleri Iraklı, Suriyeli, İranlı, Libyalı, Somalili, Sudanlı, Yemenli herkesi terörist yerine koymadı. Bu kararıyla Trump bu ülkelerin halklarını ve o halkları seven, sayan başka halkları tümüyle rencide etmiş oldu. Sadece dünyanın belirli bir kesimindeki halklar değil, ama Amerika (ve Avrupa) halkları da rencide olmuş görünüyorlar.
ABD’deki anti-Trump eğilim, yerini “yasak aleyhtarı” gösterilere bırakmaya başladı. Sokak gösterileriyle bazen bazı hükümetleri etkilemek mümkün olabilir. Demokrasileri ikiye ayırmak, bir grubuna çoğunlukçu demokrasiler, diğer bazılarına katılımcı demokrasiler demek bir ara çok yaygındı. ABD’de zaman zaman bu gösterilerin etkili olduğu görülmüştü. Hatta denir ki Nixon’ın başkanlıktan istifasıyla sonuçlanan Senato’daki görevden alma görüşmelerini başlatan sürece Vietnam Savaşı’na karşı çıkan gençlerin gösterileri yol açmıştı. Bu gösteriler olmasaydı, Kongre’deki Cumhuriyetçiler, kendi partilerinin başkanına karşı oy vermezlerdi. Bugünkü Amerika, Obama’nın “bir öyle bir böyle” yönetiminin sonucu ortaya çıkan sosyal ve siyasal gevşeklik ve hafifliğin reaksiyonuyla böyle bir zapturapt sistemini işbaşına getiren bir siyasal çoğunluğa sahip. Bilinen odur ki ABD başkanları dışarıda ne yaparlarsa yapsınlar, dış ilişkilerinde ne kadar falso verirlerse versinler, iç siyasette fahiş bir hata yapmadıkları sürece, seçmenin güvenini yitirmezler.
Hele Trump’ın çok bayıldığı o “kötü eğitimli” kitle, Meksika Duvarı kepazeliğinden sonra, adını bile telaffuz etmekten aciz olduğu ülkelerin bütün halkına kapıları kapatan bu kararı da yanlış ve hukuksuz bulmayacaktır. Kamuoyunun bu tutumu ise son 8 yılın getirdiği laçka düzenin yerini almak üzere diğer birçok karara zemin hazırlayacaktır.
Trump’ın ülkesinde ne tür bir demokrasiye tahammülü olacağını
hep beraber göreceğiz. Şu var ki gerçekten daha hiç bir şey görmedik sayılır
Trump cenahından.