Haftaya bugün, NATO ile ilişkilerimizin “gidip gitmediği” belli olmuş olacak. (Konuya girmeden önce, “herru ve herro” ile “merru ve merro” arasından neden bunu seçtim derseniz; Kürtçenin bizde yaygın lehçesi olan Kurmancide bu deyim, “Ya herro, ya merro” şeklinde ve “Ya git, ya gitme” anlamına kullanılıyor.)
Diplomaside, hele çok taraflı örgütlenmelerde, gelip gitme böyle kesin hatlarıyla belli olmaz. Mesela İngiltere, Brexit fikri 2007’de ortaya atıldığı ve ilk karar 2016’da alındığı halde AB’den çıkamıyor. Hatta ayrılık tarihi gelecek ocağa kadar uzatıldı.
Türkiye (benim savunduğum teze göre, ama ayrıntılara girmeyelim) NATO’ya kandırılarak sokulmuştur ve birçok Atlantikçiye göre, ağlasa da bağırsa da birlikten asla çıkartılmayacaktır. Birçok komplo teorisine göre, NATO Türkiye’yi birlikte tutmak için ülkede önce 1960, sonra 1997 darbelerini yaptı. (1970 ve 80 için başka sebepler ileri sürülür.) Özetle, ayın 3’ünde ve 4’ünde F-35 veya Suriye’de güvenli bölgenin gerçekten istihdam imkânı sunabilecek şekilde güvenli hale getirilmesi için katkı krizleri çözülemezse, Türkiye kendisini telaşla NATO dışına atacak değildir. Dahası, Türkiye S-400’leri alıp, tümünü Yunanistan ve İsrail’e tevcih etse bile, NATO Türkiye’ye kaşını gözünü eğecek değildir.
Çünkü Türkiye NATO’ya lazım; NATO da mevcut siyasal fay hatlarıyla dolu coğrafyamızda bize lazım. Buna eskiler “lazım-melzum ilişkisi” derdi. Coğrafyamızın en tehlikeli fayı, Suriye sorununu çözmekte en sıkı müttefikimiz olan Rusya ve İran ile aramızdadır ve bu fayın çatlamaması için güvence NATO’dur. İlk bakışta garip görünmekle birlikte, iç siyasetindeki bunca dengesizlikten sonra ABD ile aramızda oluşmakta olan bir dizi fay hattının da sabit durması için güvence NATO’dur. Daha doğru ifadesiyle, ilişkileri ABD yönetimi gibi cıva tavrı göstermeyen Avrupalılar yeri geldiğinde Türkiye’nin ittifak ilişkisi içinde kalmasını dışında kalmasına tercih edeceklerdir.
Fakat yine de bu zirvenin Türkiye açısından getiri beklentisi yüksektir. Türkiye’nin S-400 olsun olmasın, F-35 projesi için yaptığı maddi yatırımın önemini ve bunun siyasal bir kararla bir kalemde silinip atılmasının imkânı bulunmadığını müttefiklerin artık anlaması şarttır. Aslında böyle bir karar siyasi de değildir, tamamen ekonomiktir: ABD’nin bizim S-400’leri almamızın NATO sistemlerine aykırı teknik hiçbir tarafı bulunmadığını bizim bildiğimizi bilmesi gerekir. Onların derdi, Rusya’ya ekonomik ambargolarla, yaptırımlarla diz çöktürmeye çalıştıkları sırada, bu siparişle Putin’e destek olmuş olduğumuz iddiasıdır. Tabii bir de “Bu paralar neden bizim Raytheon firmamızın kasasına girmiyor?” meselesi var.
Bu şöyle çözülebilir: Trump nasıl yapar bilinmez ama Kongre’deki Demokratları Türkiye’ye Patriot satmaya ikna eder; o paralar bu kez ABD’li silah tüccarlarına gider. Ama bir şartla: Ruslar gibi, onlar da bize bu sistemleri nasıl yapacağımızı öğretirler.
ABD bilmelidir ki Türkiye 1946’da kandırdığı Türkiye değildir.