Batılı akademik kurumların kendi üyeleri ve özellikle öğrenciler arasında yeni fikirlerin gelişmesi, yaratıcı çözüm önerileri için verimli ortamların oluşması amacıyla çok sık yaptıkları “simülasyonlar” vardır. Simülasyon, gerçek yaşam taklidi durum oluşturma ve ortaya çıkan soruna çözüm arama çabasıdır. Ünlü bir ABD üniversitesinin, Türkiye’den de katılım olan böyle bir “fikir oyunları” toplantısında ortaya atılan bir soru var:
“Irak ve Suriye’deki Kürtlerin demokrat haklar için başlattığı direnişe zarar vermeden Türkiye’deki Kürt ayaklanması nasıl bastırılır?”
Bu soruyu yazan kişinin ve kabul ederek bunu uluslararası bir simülasyonda yüzlerce öğrenciye cevaplanmak üzere sunan kurulun kafasındaki tabloyu görebiliyor musunuz? Irak ve Suriye’de Kürt azınlık, yönetimi altında bulundukları rejimlere karşı bir demokratik hak direnişi sürdürmektedir. Buna karşılık, Türkiye’deki Kürtler bir ayaklanma/isyan (insurgency) girişiminde bulunmakta ve Türkiye bunu bastırmaya çalışmaktadır. Bu arka plan üzerinde sizin cevap vermeniz gereken soru ya da çözmeniz gereken ikilem: Türkiye ne yapmalıdır ki Irak ve Suriye’deki mücadelelere zarar vermesin?
Soruyu kaleme alanın kavramsal dünyasındaki bir diğer ilişki de şu olsa gerek: Türkiye’nin kendi topraklarındaki Kürt ayaklanmasını bastırması sırasında başvuracağı önlemler, sınırları aşarak, Kürtlerin komşu iki ülkedeki demokratik mücadelesine zarar verebilir.
Sorunları bir olaya, bir örneğe indirgemek yanlıştır. Beş gün sürecek bir seminerdeki bir soruya bakarak, ne bu etkinliği düzenleyen kurum hakkında çıkarsama yapılabilir ne de buradan genelleme yapmak mümkündür. Ama ne bu olay tek ne de PKK ile Türkiye’nin Kürt yurttaşları arasında bir tür denklem varsayanlar iki üç kişiden ibaret! Bu kavramsal örgü, herhangi bir gün alın New York Times’ın bir yazısını, aynen karşınıza çıkacaktır. Onlara göre, PKK, Türkiye Kürtlerinin iradesinin temsilcisidir.
Oysa Türkiye’de, Suriye’de Kürtler hiçbir zaman kendi oluşturdukları bir kurumla, partiyle temsil edilmemişlerdir.
Ülkede Kurtuluş Savaşı’nda ve sonrasında kısa bir süre “büyük tarihsel ittifak” kuruldu ama yerini hemen ret ve inkâr politikasına bıraktı. Devrimci Doğu Kültür Ocakları ve “Doğu Mitingleri” ile oluşmakta olan demokratik kimlik mücadelesi, rahmetli Abdi İpekçi’nin kaleminden bu gazetenin sütunları başta olmak üzere, ana akım medyada yer bulup, ulusal gündeme girmek üzereydi. Ki belki de bu sebeple, ortaya terör belası çıktı ve PKK kuruluverdi. PKK’nın ilk kurbanı bu demokratik kimlik mücadelesi olmuştu. Aradan geçen yıllarda ve özellikle 2003 devriminden sonra ret ve inkâr siyaseti yok olmaya başladı ama ne genel olarak Türkiye ve ne de özel olarak Kürtler PKK belasından kurtulabildiler.
Tam tersine, bu bela Suriye BAAS rejiminin PKK’ya kucak açmasıyla Suriye’ye de bulaştı. Bunun sonucu olarak, Suriye’de de hiçbir zaman Kürtlerin demokratik bir çoğulculukla temsili, sorunlarına demokratik yoldan çözüm araması mümkün olmadı.
Cevap: Bu soruyu kaleme alanların önce sıkı bir tarih eğitiminden geçmesi şart.