Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Rusya Federasyonu, şu an Suriye Arap Cumhuriyeti’nin yeryüzündeki tek müttefiki. Rusya Sovyetler Birliği, Suriye de Arap Sosyalist Cumhuriyeti adıyla bilindikleri 1960’larda kurdukları ittifak, belki de yaşayan en eski ittifak sayılabilir.

Suriye, 1958’de Mısır’la bir “ortak devlet” kurmuş ve bu birlik kâğıt üzerinde 1971’e kadar devam etmişse de 1961’de “Yarbaylar Darbesi” diye bilinen askeri müdahaleyle rejim şekil değiştirmeye başlamıştı. Yeni adıyla Suriye Arap Cumhuriyeti, iki yıl sonra Arap Baas Partisi’ne bağlı subayların el koymasıyla, sosyalist kimlik kazanmaya başladı. Baas, “yeniden diriliş” (rönesans) anlamına gelmekle birlikte, hemen hemen bütün Arap ülkelerine yayılan Baas Hareketi, Pan-Arapçılık, Arap milliyetçiliği, anti-emperyalizm unsurlarını içeriyordu. Bu hareket Suriye’de kısa zamanda sosyalist bir nitelik kazandı ve mottosu “Vahdet, Hürriyet ve Sosyalizm” olan bir diktatörlüğe dönüştü. Eski subay, savunma bakanlığı, başbakanlık ve Baas cuntası üyeliği yapmış olan Hafız Esad’ın devlet başkanlığını ele geçirdiği 1970’den sonra Suriye, bölgede adeta Sovyetler Birliği’nin bir üyesi haline geldi.

Esad zamanında Suriye, Sovyetler’e Akdeniz’de üs vererek ve nihayet İsrail’e karşı 1967 ve 1973 savaşlarını başlatıp katılarak, Moskova’nın Ortadoğu’daki temsilcisi haline geldi. Sovyetler’in dağılmasından sonra Rusya’nın eski ittifakını aynen koruduğu tek ülke Suriye oldu. Ancak bir farkla: Suriye artık sosyalist kimliğiyle değil, ama İran ile yaptığı yeni anlaşmalarla bir Şii ülkesi oluyordu. Nitekim Esad 1997’de Tahran’a giderek, Rusya ile ittifakına benzeyen anlaşmalar imzaladı. Esad’ın yerini alan oğlu Beşar Esad ise ülkesinin İran’ın müttefiki kimliğini ön plana çıkardı; İsrail aleyhtarı söyleme ve bazı Filistinli grupları silahlandırarak, sınır ötesi tacizlere hız verdi.

Günümüze geldiğimizde, İran’ı ordusu ve Şii milisleriyle Suriye’deki Sünni çoğunluğa karşı savaş açmış bir ülke olarak görüyoruz. İran’ın, Suriye’den Sünni çoğunluğu Ürdün ve Türkiye’ye kaçmaya zorlayarak, Suriye’de nüfus yoğunluk oranlarını değiştirmeye çalıştığı da bir sır değil. Rusya ise bir taraftan Beşar Esad’ı, diğer taraftan İran’ı hoşnut tutarak, bir tür “denge siyaseti” uygular gibi görülüyor. Kime karşı veya kimler arasında denge? Ve bu anlamsız denge siyaseti, Irak gibi, Suriye’nin de üçe bölünmesiyle sonuçlanacak olursa, bundan kim kazançlı çıkacaktır?

Kremlin’in, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile pazar günü Tahran’da buluşacağını açıklaması, sonunda Rusya’nın Suriye’deki yıkıcı ve bölücü çabalarına bir dur deme kararına vardığı şeklinde yorumlanabilir mi? DAEŞ’i Suriye’nin başına bela eden, İran’ın Suriye’deki istikrarsızlaştırıcı faaliyetidir. İran’ın bu faaliyeti, ABD’nin İran ile İsrail arasında bir sözüm ona Kürt devleti tamponu oluşturma çabalarına da zemin hazırladı. Rusya’nın gerçekle yüzleşmesi ve bunu İran’a anlatması zamanı geldi de geçiyor. Çünkü Beşar artık sadece İran’ı dinliyor.