İki yıl önce bu haftalarda, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin uluslararası piyasada Rus ekonomisine yönelik manipülasyonları fark ettiğinde, halka ve özellikle ihracatçı firmalara çağrıda bulunarak, ellerindeki dolarları satıp yerine ruble koymalarını istemişti. Benzeri bir durum daha yakın bir geçmişte Çin’de yaşanmış ve Amerika’da merkez bankası görevi yapan Federal Rezerv Kurumu’nun hareketsizliği karşısında şaşkına dönen Çin bankaları ve ihracatçı firmaları, dolarları elden çıkartarak, altın almaya başlamışlardı.
Bir ülkenin parasının dolar karşısındaki değerini kontrol etmesi, özellikle kendi parasının değerindeki hızlı düşüşü durdurmak için önlem alması kolay değildir. Nitekim o tarihte Putin Rus halkının yurtsever duygularına hitap etmek, özellikle ABD önderliğinde AB, Japonya ve Kanada’nın Rusya’ya uyguladığı ekonomik ambargonun olumsuz etkilerine dikkati çekerek, acil harekete geçmeleri çağrısında bulunmuştu. Bu çağrıyı izleyen haftalarda Amerikan basınındaki yazılarda, Putin’in ne diktatörlüğü kalmıştı, ne yeni bir Sovyet İmparatorluğu inşa etme amacı! Serbest piyasaya bu açık müdahale gösteriyordu ki Putin tam bir diktatördü ve Rusya asla bir serbest piyasa ekonomisi olamayacaktı.
Her sayısının küresel serbest piyasa ekonomisinin yeni bir amentüsü olduğuna inanılan Forbes dergisi, Putin’in Ruslara yaptığı “Dolarlarınızı satın!” çağrısının sadece tiranlık belirtileri olarak kalacağını ve asla ama asla ekonomik bir sonuç doğurmayacağını, Rusya’nın “yolun sonuna”’ geldiğini, “çıkmaz sokakta olduğunu” ve “sonunda duvara çarpacağını” (bu kelimelerle) belirten yazılar yayımlıyordu. ABD televizyonları, koltuğunda şöyle bir geriye kaykılıp, “Yazık! Oysa birkaç yıl öncesine kadar ne kadar da ümit veriyordu!” diyerek Rus ekonomisine mersiye yazan
üstatlarla dolmuştu.
Rusya nereden geldiği belli olmayan bu devalüasyon dalgasını birkaç ayda atlatmış, en önemli ihraç malı olan petrol ve gazı isteyene ruble ile vererek, dolar baskısından sıyrılmayı başarmıştı. Geçen ay başlayan doların ani ve sürekli değer artışından etkilenen paraların başında ruble de gelmekte ve Rusya’da da şu anda yeni bir “Dolardan kaçma” dönemi yaşanmaktadır. Çünkü bu, ABD Doları’nın değerinin altına bağlı olmaktan çıkartıldığı 15 Ağustos 1971’den bu yana sık sık görülen dolar değerindeki fırlama evrelerinin bir sonucudur; ABD Federal Rezerv Kurumu enflasyonu dengede tutmak amacıyla ihracatın pahalanması
(dış fiyatların artması) yolunu tercih etmekte, Dolara iç faizleri artırarak müdahalede bulunmayı tercih etmemektedir. Ne kadar? Bir süre. Üstelik kısa bir süre. Ki son artış, ekonominin çok sağlıklı gidişinden değil, Trump’ın başkan seçilmesinin ülkeyi batırmayacağının anlaşılması gibi tamamen siyasal bir sebepten kaynaklandığı için, Amerika gibi, dışarıdan aldığı borçla dönen bir ekonomi, bu kadar “pahalı” bir paradan herkesten çok zarar görür; ve Federal Rezerv Yöneticiler Kurulu’nun 13-14 Aralık toplantısında bu gidişi durduracak bir karar alınması muhtemeldir.
Pahalı dolar olgusundan ABD kadar (hatta belki de ondan çok) zarar gören ülke olarak Çin’de de ihracatçı firmalar zaman zaman elindeki dolarları (üstelik Rusya gibi çağrıyla değil, açıkça emirle) altına çevirmektedir. Böyle bir dolardan kaçma dönemi yılın ikinci üç aylık döneminde yaşandı. Uzmanlar bugün yarın böyle bir çağrının (emrin) tekrar gelebileceğini yazıyorlar. Çin de Rusya gibi mümkün olan her ticareti yuan ile yapmayı tercih ediyor.
Rusya ve Çin’e bakın bugün. Forbes’in ve onun gibi -iğdiş edilmiş kelimelerle söyleyelim- “küresel serbest mal ve hizmet akımı” sisteminin diğer borazanlarının şeamet tellallığı tuttu mu? Çünkü dünya, artık -bu kez adlı adınca söyleyelim- Amerikan kapitalizminin amentüsüyle dönmüyor.