Uçak gemisi Carl Vinson ve refakatindeki üç savaş gemisinden oluşan filonun rotasını Kore Yarımadası’ndan başka tarafa çevirmesine rağmen ABD hâlâ İkinci Kore Savaşı tehdidinden tümüyle vazgeçmiş değil. Trump bir tarihte Obama’nın dış müdahale siyasetini eleştirirken, “Ne yapacağı hakkında düşmana telgraf çekiyor” demişti. Kuzey Kore’nin fazla dengeli olduğu söylenemeyecek liderini korkutmak için yapılan bu “filo gönderme” belki Trump’ın telgraf çekmeme politikasına ters geldi. Ama söyleminde bir değişiklik yok; Kuzey Kore kılını kıpırdatırsa, ABD saldırıya geçecek.
“Kılını kıpırdatma”, uzmanlara göre, Güney Kore’nin başkenti Seul’ün yarısının dümdüz olması anlamına geliyor. Örneğin, aşırı muhafazakâr yazar David French, ilk Kore savaşında yaşananları anlattığı yazısında, yarımadadaki bütün kentlerin yandığını hatırlatıyor. Bugünkü korkunç silah gücüne iki tarafından da sahip olmadığı 30 yıl önceki bu savaşta asker-sivil 56 bin kişi ölmüştü. (Savaşa Amerikan piyade birliğine iltisaklı olarak katılan Türk motorize piyade tugayının kaybı 721 şehit, 2.111 yaralı ve 168 kayıpla sınırlı kalmıştı.) (“Sınırlı kalmış” olmanın anlamını tabiî bu 2.889 aileye sormak gerekir.)
Kuzey Kore’nin bu savaştan bir
kazancı yoktur. ABD ve Uzakdoğu müttefiklerinin ise ağır bir bedele rağmen kazanacakları çok şey vardır. Kuzey Kore bu gerçeği görüp, giriştiği sözlü savaşın tonunu azaltacak mı? Azaltmalı. Uluslararası savaş satrancının son 100 yıllık rutini, şimdi sesini kesmesi gereken tarafın Kuzey Kore olduğunu gösteriyor. Hele son roket denemesinin, ABD tarafından casus yazılımla bozulduğu iddiası son derece ciddi şekilde ortada dururken, bu deli cesaretinden vazgeçmesi şarttır. Kuzey Kore’nin şu ana kadar sürdürdüğü bu retoriğin temel niteliği “deli” cesareti ise, birkaç hafta daha bu söylem devam edebilir.
ABD, Güney Kore ve Japonya, deli veya akıllı, hiç kimsenin Seul ve Tokyo’yu gaza boğmasını, Japon nükleer enerji tesislerini bombalamasını ve benzeri çılgınlıklara tevessül etmesini kabul edemezler. Bunun için daha büyük bir felaketi önlemek için ağır da olsa bir bedel ödemeye hazırdırlar. Kore Savaşı’ndan bu yana geçen 30 yılda Kuzey’in baba-oğul delilerinden çok tehditler geldi; ama savaş hiçbir zaman
bu kadar yakın görünmedi.
Trump’ın referandum gailesi biter bitmez Cumhurbaşkanı Erdoğan’la telefonla görüşmesi ve bu görüşmede “Birlikte çok işler yapacağız” ifadesinde bulunması, filonun yön değiştirmesiyle birlikte ele alınırsa, ABD’nin Suriye dikkatinin dağılmadığını gösteriyor. ABD’den gelen haberler arasında zihin bulandıran tek husus, Beyaz Saray danışmanları arasında Rusya ile işbirliği konusunda aykırı görüşler olduğuna ilişkin haber. Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Moskova’ya giderken ettiği sözlerle, orada ve dönüşünde ettiği sözler arasındaki yüzde 100 fark da bu kaygıları artırıyor.
Oysa ABD’nin şu sırada ne şişman delilerle ve “Ne oldum delisi” olmuş yardımcılarla kaybedecek zamanı yok.
Ortadoğu barışı ve 6 milyon
mülteci-göçmenin selameti için ABD
ve Türkiye’nin yapacak çok işi var.