Sanıyorum bazı şeyler hiç rastlantısal değil. Hatta bir cesaret, “Bu evrende rastlantı yok” diyeceğim. Hollywood’un son “sihir” reklamı “La La Land” filmi ile Obama’nın eline yüzüne bulaştırdığı son dört yılının sona ermesi ve Halep’teki son direnişçinin de çekilmesi, Şii Hizbullah milislerinin kente hakim olmasının aynı döneme denk gelmesi de rastlantı olmasa gerek.
Bu acı ve üzüntü veren olayı sizin zihninize çakan bir küçük kızın Youtube feryadı, babasının kucağında kenti terk eden bombardımanda yaralanmış bir bebeğin koluna bağlı sağlanan boş serum torbası, ya da Şii milislerin bir şahsı diri diri toprağa gömerken attıkları kahkahalar olabilir. Bunlar kadar acı bir başka unsur, kendisini tarihin kayıt defteri sayan “New York Times” gazetesinin, Halep teslim olduğu gün yayınlanan “Halep’in Yok Edicileri: Esad, Putin, İran” başlıklı baş makalesiydi. Evet, yazıda belirtilen hususlar, örneğin Rusların sivil yerleşim yerlerini bombalaması, hastanelerin tahrip edilişi, masum sivillere yiyecek, yakıt ve ilaç ulaştırılmasına engel olunması ve hatta daha fazlası doğru. Bunlar bir kenti, hatta o kentteki Sünni uygarlığını yok etme girişimidir. Fakat New York Times’ın bir Esad, bir Putin kadar feci sonuçlar doğurması mümkün olan davranışı, yazılması gereken bir çok şeyi yazmaması ve bu dört ismin arasına, Obama veya ABD kelimelerini eklememiş olmasıdır.
Yazıda, sona doğru, ateşkesin sağlanmasında çaba gösterileri arasında Rusya ile birlikte adı belirtilmese, bu gazeteyi okuyarak tarihi anlamaya çalışacak olanlar, Türkiye diye bir ülkenin varlığından ve bu ülkenin bugün Suriye denen dramın önlenmesi için gösterdiği çabadan asla haberdar olmayacaktır.
Obama ve onun emri altındaki iki dışişleri bakanı, Hillary Clinton ve John Kerry, muhalifler arasında kendi zevk ve beğenilerine uygun muhalif bulamazken, Türkiye onların bu hareketsizliğinin sonucu ülkesini terk eden 6 milyon insandan 4 milyonuna kucağını açıyordu. ABD Yönetimi, Suriye topraklarına bir Amerikan askerinin çizmesi değmeyeceğine dair yemin üstüne ederek iç siyasette puan kazanmaya çalışırken, Türkiye uçuşa yasak bölge çağrıları, Eğit-Donat formülleriyle çözüm üstüne çözüm üretiyordu. Ama bu öneriler, Suriye’deki sorunu DAEŞ terörüne indirgeyen ve terörü başka bir terörle, PYD ile çözmeye çalışan ABD’nin sağır kulaklarına çarpıyordu.
Ne oldu? ABD’nin para ve silah yağdırdığı terörist müttefiki, bölgede kendi kantonlarını ilan ederek, demokrasi isteyen ama ülkesinin bölünmesini aklından bile geçirmeyen bütün ılımlı muhalifleri kaçırmaya yaradı. Suriye’nin ABD eliyle bölündüğü imajı o kadar ürkütücü idi ki, sonunda Rusya tankıyla, uçağıyla, füzeleriyle ve 5 bin askeriyle, Sovyet döneminden kalma tek ittifak anlaşması uyarınca Şam’ın yardımına koştu.
ABD için Suriye bir La La Land’di: Hayal ülkesinde, fantezi bir masal. Bir Hollywood filmi. Işıklar yandı ve NY Times muhabirleriyle ABD gözlemcileri çekip gitmeye hazırlanıyorlar.