Fransa’da beklenen oldu ve François Hollande için en doğal halef, Emmanuel Jean-Michel Frédéric Macron 5 yıllığına cumhurbaşkanı oldu. Parlamento seçimlerine ve daha sonra hükumetin oluşturulmasında sergileyeceği çizgiye bağlı olarak bu süre
10 yıla çıkabilir.
Bugün söylenmesi en kolay şeylerden biri, Avrupa’da bu üçüncü seçimde de aşırı sağcı halk dalkavukluğunun kaybetmiş olmasıdır. İngiltere’de Nigel Farage, Hollanda’da Geert Wilders’ten sonra Fransa’da, temeli İslamofobia olan bu yeni-nesil popülizm Le Pen’in şahsında yenilmiş oldu. Le Pen, kazanabilmek için son iki hafta içinde epey yalan söyledi; ortaya doğru hamleler yaptı; hatta babasından miras olarak devraldığı AB düşmanlığından bile Euro’yu muhafaza etmek gibi tavizler verdi. Bu sonuçta Fransız seçmenin gözünü boyamadı.
Ama tıpkı Hollanda seçimleri gibi, Avrupa siyasetine enjekte edilen bu aşırı sağcı popülizmin etkileri Fransa’da da görüldü. Bu durum Macron’u doğal kimliğinden uzaklaştırdı; Brüksel bürokratlarına karşı sert söylem görüntüsünde milliyetçi popülizme kaydırdı.
Macron, Fransa’nın ve Avrupa’nın en genç cumhurbaşkanı; aynı zamanda siyaseten en tecrübesiz lideri. Rothschild’lerin bir yatırım bankerliği kurumunda, müşterilere hangi hisse senedi ve tahvillerin daha kazançlı olacağını anlattığı günlerden bugüne sadece 8 yıl geçti. Eğitim burslarının karşılığı olan zorunlu kamu hizmetinden kurtulmak için 65 bin Euro tazminat ödeyerek, Rothschild & Cie Bankası’na giren Macron, bu sırada Fransa Sosyalist Partisi’nin üyesiydi. Macron bu bağdan sadece iki yıl önce kurtuldu.
Macron, Tansu Çiller gibi, bir raporla hayatı değişen kişilerden biri! Ekonomi Bakanlığı’nda müfettiş olarak çalıştığı sırada, ekonomik büyümeyle ilgili olarak yazdığı raporlarla, bir çok başkanın ekonomik danışmanı olan Jacques Attali’nin ve böylece son Cumhurbaşkanı Hollande’ın dikkatini çekti ve 2014’te kendini ikinci Valls kabinesinde, Maliye ve Ekonomi Bakanı olarak buldu.
Macron’un bir yıl gibi bir süre içinde “sosyalist” damgasını önce “sosyal demokrat” ardından “sosyal liberal” olarak değiştirmesi ve seçim kampanyasına “merkezci” olarak katılması, elbette yoğun bir medya desteği olmadan başarılamazdı. Bu destekle ilgili çok komplo teorisi var ve bunun artacağı aşikar.
Macron’un başarısını yorumlamak için teoriler üretileceği kuşkusuz. Bunlardan biri, bir yandan(gençlere ve yaşlılara değil) ülke ortalamasındaki orta yaşlı olan seçmen kitlesine yönelik reformcu fikirlerle hitap ederken diğer yandan mevcut düzenin altüst olmayacağı güvencesini vermek olarak görünüyor. Bir diğeri, siyaseten kendini şu görüşe, bu görüşe kopmaz bağlarla bağlayacak siyasal programlardan uzak durmak olarak ifade ediliyor. Macron’un uygulayacağı siyasal programın esaslarını bilenlerin sayısı, karısı ile arasındaki yaş farkını bilenlerden çok daha az. Sonuçta Macron, günlük siyasetin gerektirdiğini yapacak belkemiksiz bir başkanlığa başlıyor. Bu durum en çok Almanya Başbakanı Merkel’i mutlu ediyor olmalı.
Bu tür siyaset, son olarak aşırı sağcı Wilders karşısında kazanan Mark Rutte’nin sözde zaferini sağlamıştı. İngiltere’de bağımsız partinin lideri Nigel Farage karışışında iyice sağa savrulan Muhafazakarların, ülkeyi AB’den çıkartmaya kadar varan popülizminde de aynı siyaset var. Fransa’da bu siyasetin bir devamı Macron’dur. Merkel’in, kendisini Avrupa’yı saran bu akımın dışında tutması mümkün değil.
Avrupa baharı, zemherinin habercisi bir sonbahar oldu.