Gazeteci-yazar soruyor: Devlet olmanın koşulu külliye mi?” Bir başkası, Kıbrıs Türklerinin sorunlarını sıraladıktan sonra bunların çözümü için sürpriz beklerken…” diye devam ediyor. Bir eski siyasetçi “Devletin ihtişamı bina ile ölçülmez” diye ahkam kesiyor.
Savaşta olduğu gibi, diplomaside de amaç, karşı tarafa kendi iradeni kabul ettirmektir. Nasıl savaşta bunun gereği, karşı tarafa yeterince kuvvetli olduğunu göstermekse, diplomaside de taraflar yeteri kadar kararlı olduklarını göstermek zorundadırlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geniş bir heyetle Kıbrıs’ın 20 Temmuz kutlamasına katılması ve burada yaptığı açıklamalar bir bütün olarak kararlılık açısından taşıdığı anlam ile ele alınmalıdır.
Böyle bir anlam, ancak kararın arkasında Türkiye’nin yekvücut olması, ABD sözcülerinden, AB’li komisyon başkanlarına kadar, geviş getirir gibi tekrarladıkları “İki toplumlu, iki bölgeli federasyon” formülünün artık tarihe karıştığını tek bir dille ilan etmekle kazanılır.
Yerli-yabancı birçok romana, şiire, anıya bakın; içinde yer adı geçen başlıkları vardır. Çünkü uzayda kaplanan yer, matematikten felsefeye, kavramları nesneleştiren ilk öge, tek simgedir. Bir federasyonun, size ait tarafının görkemli bir uzama sahip olması gerekmez. Onun gücünü onun merkezi, mesela ABD Kongresi, Kremlin binası anlatır. Ama siz iki devletli çözümde kararlılığınızı, kendi meclisinize tahsis ettiğiniz mekân ile anlatırsınız. Bu mesajı, anlaması gereken gazeteci-yazarlarımız ve siyasetçiler değil de yine AB’nin dışişleri bakanı konumundaki Joseph Borrell ile ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price doğru anladı. Her ikisi de Türkiye’yi tekrar yaptırımlar ve sert kınamalarla tehdit ettiler.
Bu iki grup, ABD ve AB, kimi zaman tatlı sözle, kimi zaman kolunu bükerek, Türkiye’nin samimi ve güvenilir dostu--hatta kardeşi--konumundaki ülkeleri bile Kıbrıs Türklerine ekonomik ve siyasal destek olmaktan caydırdılar ve buna ısrarla devam ediyorlar. Türkiye’nin bu kez Kıbrıs Türklerinin ayağa kalkması diye özetlenen girişimindeki kararlılığı, bu ülkeler üzerinde etkili olacaktır. Türkiye ne kadar kararlı ise, dost ve kardeş ülkeler AB ve ABD’ye o kadar güçle direnebilirler. AB ve ABD’ye anlatılması gereken, onlar açısından, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin bu kez geri adım atmayacağı olacaktır.
Anlatılması gereken bir diğer husus da geçen zamanın, sadece Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin tutumunu güçlendirdiği, kararlılığını ve bir o kadar da öfkesini arttırdığıdır. Bu söylem, arkasında sadece Türkiye ve Kıbrıs Türk yönetimlerinin değil, her iki taraftaki bütün aktörlerin, muhalefetlerin ve sivil toplumun bulunması ile güç kazanır.
Acı olan, bu ana kadar hem Kıbrıs’ta hem de Türkiye’de bu söylemin böyle bir genel paylaşımdan ve Kıbrıs Türkünün bu destekten mahrum kalmış olması. Bu paylaşımın gücü de ihtiyaç olan simgelerden biriydi. Asıl sürpriz, ne yazık ki Kıbrıs Türkünü hedef alan bu sessizlik ve tersine demeç ve yorumlarla zayıflatmaya yönelik çabalar oldu.