Amerika’da da hükümet sadece bütçe için yasa tasarısı verebilir. Başkan Trump’ın Kongre’ye sunduğu ilk bütçe tasarısı, ihtiyaç sahibi yoksul, yaşlı ailelere verilen yemek ve benzeri sosyal yardım programlarından kestiği ödenekleri ekleyerek, devasa bir savunma bütçesi içeriyor: Tam 585 milyar dolar! Amerika’da nereye harcanacağı belirlenmiş olan geçen bütçe yılı ödenekleri de, yeni bütçe yılı içinde verilmeye devam edildiğine göre, bu bütçenin gerçek büyüklüğü 700 milyarı bulabilir. ABD’nin yeni yıl bütçesi 4 trilyon dolar olduğuna göre, bu harcama, Amerika’nın toplam harcamalarının dörtte birine yakın.
Dışişleri Bakanlığı bütçesinde yapılması önerilen yüzde 30’luk azalma dikkate alınırsa, Amerika, Trump yönetiminde dünya ile daha az konuşan, ama daha çok değnek sallayan bir pozisyona girmiş oluyor. Bu değnek kimi muhatap alıyor? Uzmanların “kaba kuvvet bütçesi” dediği bu savunma harcaması ile Trump’ın kimi karşısına aldığı sorusuna açık ve seçik bir cevap verilemez; ancak bazı çıkarsamalar yapılabilir.
ABD’nin güç göstermeye yatkın olduğu başlıca iki ülke var: Rusya ve Çin. Özellikle de Çin... Ticarette Çin tarafına ağır basan terazi, sadece Trump’ı değil, ama hizmet sektöründe çalışan hemen bütün işadamlarını ve onların siyasal temsilcilerini en başından beri rahatsız etmekteydi. Nitekim bazı gazetelerin, ABD’nin Trump yönetiminde dünya liderliği bayrağını Çin’e devretmeye hazır olduğu şeklindeki yorumlarının yanlışlığı aşikardı. Trump, Çin’e kayan istihdamın ülkeye geri gelmesi vaadini yaparken bunun, küresel finans-kapitale, Çin’de fabrikalar kurarak ABD imalatçı firmalarına taşeronluk yapan kurumlar ile onların arkasındaki siyasal güçlere meydan okuma olduğunu biliyordu.
Trump’ın iç kabinesini, Bannon gibi finansçı iken siyasal ideologluğa soyunmuş, radikal milliyetçi insanlardan kurması boşuna değildi. Çin, neredeyse 10 yıldır farklı başkanlar ve dışişleri bakanları devrinde ABD yönetimlerinin dizginlemesini istedikleri Kuzey Kore konusunda hemen hiç bir şey yapmıyor. Kuzey Kore, ABD için DAEŞ düzeyinde bir tehdit. Nitekim ABD, Obama’nın bir türlü cesaret edemediğini yapmış ve bölgeye uzun menzilli füze-savar füzeleri yerleştireceğini çok açık bir dille bildirmiş bulunuyor. Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, geçen hafta Güney Kore’de, Kuzey Kore’nin giderek artan nükleer tehdidi karşısında bölgede “büyük silahlara” ihtiyaç olduğunu söyledi. Bu, bir ABD bakanının ağzından bugüne kadar çıkmış en büyük tehdittir ve
Kuzey Kore kadar, hatta belki de ondan
çok, Çin’i hedef almaktadır.
Tillerson, Pekin’de Çinli ev sahiplerinin yüzüne karşı daha ılımlı ve daha çok işbirliğine yakın bir dil kullandıysa da, ABD bir kere Çin’in kendi bölgesi saydığı Güney Çin Denizi’nin ABD tarafından silahlandırılacağı sözü ortada durmaktadır. Bu tehdit, sadece Çin’i daha çok ithalat yapmaya zorlamak için kullanılacak
bir pazarlık unsuru olabilir.
Etkilerini göreceğiz.
ABD’nin Rusya ile ilişkilerini de bu gözle irdelememiz gerekir.