"Ne işimiz var Libya’da?" Bu sorunun cevabı, tarihsel-kültürel ögelerden bağımsız olarak verilemez belki ama ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin 8 Nisan 2010 tarihli raporunda yer alan bilgiler çerçevesinde, stratejik bir analizle aranabilir.
Raporda, “Dünyanın en büyük doğal gaz yataklarından birinin Doğu Akdeniz’de Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan bölge olan Levant Havzası’nda bulunduğu, miktarın 3.45 trilyon metreküp doğal gaz ve 1.7 milyar varil petrol olarak tahmin edildiği belirtiliyordu. O tarihte, uluslararası tartışmalara bakacak olursanız ne Türkiye ne de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu havzada değil kuyu açmak, sismik arama bile yapamazdı. Neden? Çünkü AB’nin tartışmasız, sıkıca savunduğu teze göre, Rodos (ki üzerinde kiliseden çok cami, Hristiyan mezarından çok Müslüman mezarı vardır) ve Meis (ki Kadıköy’ün yarısı genişliğindedir) adalarının, tıpkı Türkiye veya İtalya gibi (yani bir ülkenin ana karası gibi) karasuyu, kıta sahanlığı ve kendine özgü ekonomik bölgesi vardı. Yani Türkiye Akdeniz’de sadece 41 bin kilometrekarelik bir alana sahip olacaktı. Bu da körfezi, tarlaları, evleri ve yolları ile Antalya kadar bir yer demektir.
Bu tezi, Türkiye’nin gözünün içine baka baka savunan AB yetkilileri, ne adaletsizliği görebiliyor ne de mesela Fransa ile İngiltere arasındaki Jersey Adası anlaşmazlığının nasıl çözüldüğüne, uluslararası hukuka göre adaların ana karalar gibi hakkı-hukuku olmadığı tezinin, uluslararası hukukta yerini aldığını hatırlıyorlardı. Sonuçta Yunanistan AB üyesiydi;
Türkiye değildi.
Libya’nın BM tarafından tanınan hükumeti, Tunus ve Malta ile anlaşmazlıkların çözülmesinden sonra Türkiye ile iki ülkenin “Münhasır Ekonomik Bölgelerini” birleştirmesini öngören bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşmanın hem Libya’nın çıkarına olduğu hem de hukuken geçerli sayıldığına ilişkin birçok araştırma var. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı’ndan emekli Tümamiral Dr. Cihat Yaycı’nın yayınlarına bakılabilir.
Türkiye ile Libya arasındaki bu anlaşma, tabir yerinde ise, son dakikada yapılarak, Türkiye’yi Antalya Körfezi’ne hapsolmaktan kurtardığı gibi, daha sonra Dr. Yaycı’nın doktrin haline getirdiği Mavi Vatan terimiyle anlatımını bulan kavrama kavuşmamızı da sağladı. Bugün bu vatanın Akdeniz’deki parçası 190 bin kilometrekaredir.
Vatanlar, denizde olsun, karada olsun, anlaşmalarla dermeyan edilir, ortaya konur; ama güç ile savunulur. Türkiye, 2017’de milli enerji ve maden politikası adını verdiği adımları açıklamamış ve bu amaçla bir dizi sismik araştırma ve sondaj gemisi almak üzere kolları sıvamamış olsaydı, Libya anlaşması kâğıt üzerinde kalmaya mahkumdu.
Geçen hafta Akdeniz’de arama ve kuyu açma işlemine başlamak üzere yola çıkan Abdülhamid Han gemisi, Libya’nın Derne-Tobruk limanlarına kadar gidebilir.
Bu seferin stratejik ve simgesel önemi bu hatta aranmalıdır.