ABD ile ittifak bir “mit” mi?

19 Ekim 2017

Ortadoğu-Türkiye uzmanı, Washington’daki Türkiye Araştırmaları Enstitüsü’nde önceki yıllarda kadrolu uzman olarak görev yapmış Stephen A. Cook, Foreign Policy dergisinde hafta içinde yayımlanan yazısında çok ilginç bir konuyu tartışmaya açtı. Türkiye ile ABD arasındaki ittifakın bir hayal veya efsane (kendi kelimesiyle “myth”) üzerine kurulu olduğunu yazan Cook, kısaca, “böylesine, olmayan bir zemin üzerine inşa edilen ikili ilişkilerin hiçbir zaman sağlam olmadığını, şimdi ise tamamen çökmenin, çözülmenin eşiğinde” olduğunu öne sürdü.

ABD ile Avrupa arasında 2. Dünya Savaşı sonrası ilişkilerin yeniden kurulması sırasında, Sovyet yayılmacılığı diye sunulan bir korkunun varlığından başka zaman söz etmiş bir kişi olarak bu yazının korkutucu bir tarafının olmadığı kanısındayım. Türkiye’de, söz gelimi, “Stalin doğuda altı vilayet ile Boğazlarda üs kuracak, toprak istiyor” söyleminin, TBMM’den Bakanlar Kurulu’na, muhalefete, iktidara, ülkenin geleceğiyle ilgili düşünenlerin sağda veya solda olanlarına ve buralardan dalga dalga bütün ülkeye, bütün kahvehanelere yayıldığı bir gerçekti. 1960’larda bu söylemi ders olarak okumuş, üzerinde ödevler ve tezler yazmış kuşağın bir mensubu olarak

Yazının Devamı

Önce Amerika mı, İsrail mi?

16 Ekim 2017

Amerika’nın UNESCO’dan çekilmesi, dünya kültürünün korunması ve eğitimin artırılması alanlarında çok olumsuz etki yapacaktır. Resmi açıklamalarında ABD’li yetkililer, diğer ülkelerin örgüte ait borçlarının artmasını ve yapılması istenen reformların yapılmamasını da zikretmekle birlikte, asıl sebebin, kurumda İsrail aleyhtarı bir tutumun sürmesi olduğunu öne sürdüler.

UNESCO, dünyanın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 üyesinden daha büyük olduğu gerçeğinin ciddi bir tarzda benimsendiği az sayıdaki uluslararası kuruluştan biridir. BM’nin eğitim, kültür ve bilim çalışmalarını üyeleri arasında eşitlikçi bir anlayışla yürüten UNESCO üyeliğinden ayrılan ABD, artık kurumun daimi gözlemcisi statüsünde bulunacak. Trump’ın siyasetine ayak uydurmakta artık iyice zorlandığı görünen ABD Dışişleri Bakanlığı, başka ülkelerin borçlarından şikayet etmeden önce kendilerinin UNESCO’ya 500 milyon dolardan daha fazla borcu olduğunu hatırlamalıydı. Trump’ın UNESCO’ya olan aşırı olumsuz tavrı, başkanlık kampanyası sırasında belliydi. Hatta bu tavrında o kadar ileri gitmişti ki, seçildiği taktirde yapacağı ilk iş olarak, Amerika’yı, “UNESCO’dan tamamen çekeceğini” vaat etmişti. Dışişleri’nin en

Yazının Devamı

Noktaları birleştirirken

12 Ekim 2017

ABD büyükel-çilikleri, bugüne kadar iki ülkede vize başvurusu kabulünü tamamen durdurmuşlardı; Moskova ve Caracas büyükelçiliklerine, şimdi Ankara’daki büyükelçilik ve konsoloslukları eklendi.
Bizim “Özrü kabahatinden büyük” deyimimizin bir benzeri de İngilizcede vardır: “Hakarete yaralama eklemek...” Adama hakaret ettiği yetmiyor, bir de yumruk atarsın, mesela.
ABD Büyükelçiliği’nin vize başvurusu kabul etmeme kararına gösterdiği gerekçe öyle bir dille kaleme alınmış veya öyle bir tarzda Türkçeye çevrilmişti ki okuyan Türk güvenlik kuvvetlerinin diplomatik dokunulmazlığı olan elçilik ve konsolosluk binalarına her an bir saldırıda bulunmasının beklendiği, iyi kalpli Amerikalı diplomatların bu sırada vize kuyruğunda bulunan Türk vatandaşlarının zarar görmesinden korkarak, onların civarda bulunmasını önlemek istediği sonucuna varabilirdi.
Diplomaside kelimelerin, cümlelerin aynı zamanda iki anlama gelmesine özen gösterildiği söylenir. Ama bir sebeple Türkiye’ye karşı bir diplomatik yaptırım uygulamaya çalışan ABD’nin bu eylemini Büyükelçi John Bass’in diplomatik binalarının tehlikede olduğu anlamı çıkan bir açıklamayla duyurması, ikiyüzlülüğün ta kendisidir. Büyükelçi, yeni

Yazının Devamı

İran’ı yok etmenin dayanılmaz şehveti

9 Ekim 2017

Obama’dan dünya halklarına kalan fazla bir miras yok. ABD halkına, iyi-kötü (çoğunlukla kötü) bir sağlık reformu kaldı ve bu reform, Trump’ın ve Cumhuriyetçile-rin bütün çabasına ve Demokratların bütün siyasal falsolarına rağmen ayakta kalmayı başarıyor. Amerikalı olmayanların, bu dünyadan bir Barack Obama’nın geçtiğini anlamasına yardımcı olabilecek tek şey, “Joint Comprehensive Plan of Action” (Ortak Kapsamlı Harekat Planı) adıyla bilinen, İran’la nükleer anlaşmadır. İran’ın nükleer programının denetimine karşılık, dondurulmuş İran mallarının ve paralarının serbest bırakılması ve Tahran’a ambargonun kaldırılmasını öngören anlaşma, Uluslararası Atom Enerjisi Dairesi’ne, İran’ın komşularına, Rusya ve Avrupa Birliği’ne göre işliyor. Başka bir deyişle, İran, şu anda gizlice atom veya hidrojen silahı geliştirmiyor.

Ama anlaşma imzalanmadan önce o zaman aday olacağı bile belli olmayan emlak imparatoru Donald Trump ve İsrail hükümeti, bu anlaşmanın işe yaramayacağını; bunun sadece İran’a yarayacağını; İran’daki mollaların dünyanın gözüne baka-baka atom bombası geliştirmeyi sürdüreceğini söylediler ve hala söylüyorlar.

İki taraf da sadece bu söylemi sürdürmekle kalmıyor, aynı zamanda bu

Yazının Devamı

Barzani için çıkış yolu

5 Ekim 2017

ABD dediğimiz zaman bir monolitik birimden, tek bir oluşumdan söz etmiyoruz. En olağan döneminde bile ABD’de en azından Kongre ile yönetim arasında ince çizgiler, hedeflerle ilgili nüanslar var olagelmiştir.
Hele Trump yönetimi döneminde bu farklılıklara nüans demek için kişinin başını kuma gömmüş olması gerekir. Mevcut cepheleri belirtmek bile koca bir kitap yazmayı gerektirir. Hele bunların kendi aralarındaki ittifaklara ve uzlaşmazlıklara girersek, mesele daha da içinden çıkılmaz hale gelir. Küçük bir örnek verelim: Birinci Körfez Savaşı ile biti kanlanmış olan Sykes-Picot’cu milletvekili ve senatörlerin oluşturduğu, Ortadoğu haritasını yeniden çizmek isteyenler ile İsrail’in güvenliğini korumak amacıyla muhayyel İslamcı Cephe’yi bölmek için Sünni ülkelerin arasına bir Şii kuşağı sokma yanlısı grup uzlaşamıyor ve iki grup da Trump’ı yanına çekmeye çalışıyor. Trump’ı kalkan olarak kullanan Alternatif Sağ grubunun strateji ve taktiklerine, Dışişleri Bakanlığı’ndaki geleneksel sürdürülebilirlik yanlısı diplomatların hedefleri arasındaki uyuşmazlıkları eklersek, bırakın tek vücut bir ABD’den söz etmeyi, üç ya da dört Amerikan politikasından söz etmek gerekiyor. Bütün karmaşaya

Yazının Devamı

Belirginleşen Kürt Devletçiği

2 Ekim 2017

Hayır, bu “giderek belirgin hale gelen” ve ABD tarafından “uzun vadeli gelir kaynaklarına ve sürdürülebilir yaşam imkanlarına kavuşması için” savaşın bile göze alındığı “Kürt devletçiği” (emergent Kurdish statelet), Barzani’nin muhayyel devleti değil. Bu, biz referandum ile uğraşırken, Irak’ın batısında, Fırat’ın doğusunda dostumuz ve müttefikimiz ABD’nin inşa etmekle uğraştığı devletçiktir.

Bu “emergent Kurdish Statelet” terimi, ABD Silahlı Kuvvetleri’ne dair yorumlarıyla tanınan bir Web sitesinde yazan (Hopeless: Barack Obama and the Politics of Illusion [Umutsuz: Barack Obama ve İllüzyon Siyaseti] başlıklı kitabın yazarı) Mike Whitney’e ait. Fırat’ın ayırdığı çizgideki mini-çatışmaların ve alan işgallerinin oluşturduğu tabloyu görmek kolay değil. Whitney gibi uzmanların uzaktan çektiği fotoğraf bazen göz açıcı olabiliyor.

Bu tabloda görünen şu ki, Rusya ittifakı ile ABD ittifakı, şimdilik Irak’taki Kürt devletçiği üzerinden hayal savaşları değil; Fırat’ın doğusundaki petrol sahaları üzerinden gerçek bir Kürt devletçiği üzerinden savaşmak üzereler. Rusya ittifakı denildiğinde, Putin’in geçen hafta Ankara’ya yaptığı iş gezisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir müttefik gibi uzun uzun

Yazının Devamı

Gospodin Putin

28 Eylül 2017

Rusya Cumhur-başkanı Vladimir Putin bugün Ankara’ya geliyor. Kendisiyle konuşulacak birçok şey var. Kuşkusuz bu ziyaret, Türkiye’yi gerçek stratejik müttefik saymayan Batı ülkeleri nezdinde bizatihi bir önem taşıyor.
Fakat beri yanda Rusya’nın zücaciye dükkânındaki fil nezaketiyle uyguladığı çatışmasızlık (doğrusu: çatışmaların tırmanmasını önleme) bölgeleri projesi çıkmaza girmek üzere.
“Terörist vuruyorum” diyerek hastane bombalamalar, mahalleleri helikopterden makineli tüfeklerle taramalar, geride onlarca ölü ve yaralı bırakan saldırılar acaba Suriye’ye ihtiyacı olan çatışmasızlık ortamını getiriyor mu? Yoksa Rusya, siyasal çözüm için güven ortamı oluşturma perdesi altında, katil Esad rejimini güçlendirme ve yerinde tutma stratejisini mi hayata geçiriyor?
İdlib ilinde hemen hemen beş aydır süren sessizliğin bozulmasına sebep olan pazartesi günkü Rus saldırılarının sonuçları henüz bilinmiyor. Bu saldırı Rusya’nın ilk insanlık dışı savaş eylemi de değil. Bu saldırının haberi geldiği sırada Sınır Tanımayan Doktorlar isimli Fransız STK’sı, geçen yıl 15 Şubat’ta gerçekleşen ve 25 hasta, yaralı ve sağlık görevlisinin hayatını yitirdiği yine İdlib’in Maaret al-Numan kasabasındaki

Yazının Devamı

Savaştan yana yer almak..

25 Eylül 2017

ABD’nin birinci ve ikinci Irak harekatlarıyla, Barzani’nin Kürtlerin Irak’tan ayrılmasıyla sonuçlanabilecek bir bağımsızlık referandumun yol açabileceği askerî gelişmelere ilişkin ihtimalleri aynı saymak, ve bu ihtimallerin çoğunu imkansız hale getirecek bir askerî pozisyon almayı bir tutmak, hatalıdır.

O iki harekattan yana olmak veya olmamak, bugünkü durumunuzu tayin etmez, etmemelidir. Tabii eğer mantık ve Reelpolitik denen şeylerle ilgileniyorsanız.

ABD Başkanı George Bush’un Kuveyt Savaşı ile, onun oğlu olan Başkan George H. W. Bush’un Bağdat Savaşı’na katılma veya katılmama kararlarını, bu savaşların sonuçlarına bakarak değerlendirmek mantık hatasıdır; çünkü Türkiye bu iki harekata katılmadığı için her iki savaşın sonuçları, Türkiye katılmış olsa idi ne olacak idi ise ondan farklı olmuştur.

Bu biri reel diğeri muhayyel iki “şey” birbirini ile kıyaslanıp, “Oh, ne iyi oldu!” veya “Ah, çok kötü oldu!” denemez.

Kaldı ki, olmuş bir işin başka bir türlü olabilme ihtimali yoktur.

“Ben o zaman bu iki savaşa karşı idim; şimdi de bir Irak savaşına karşıyım” tarzındaki bir tutum, bugün Türkiye’nin olması ihtimali bulunan birden fazla savaşı önleme çabaları karşısında takınacağı tutumu da

Yazının Devamı