Uluslararası Adalet Divanı, İsrail hükumetinin Gazze’de soykırım suçlarından bir çoğunu birden işlediğine dair Güney Afrika’nın dava başvurusunu ve İsrail hükumetinin avukatlarının bu davada kendilerini nasıl savunacaklarını belirttikleri ilk ifadelerini dinledi. Şimdi mahkeme, iki tarafın sunacağı delilleri dinleyecek ve inceleyecek.
Güney Afrika’nın dava dilekçesinin ekleri arasında Anadolu Ajansı muhabirlerinden gelen fotoğrafları derlediği “Kanıt” isimli, kalın bir kitap da var.
Güney Afrika, herhangi bir ülkeyi soykırım suçlarından biri veya birkaçıyla suçlamaya vicdanen ve ahlaken yetkili az ülkeden biri. 1948’den 1994’e kadar, bu ülkede beyaz Avrupalıların kurduğu ırk ayrımı (Apartheid) rejimi vardı. Anayasa ve yasalarla hükme bağlanmış bu kurumsal ırk ayrımı o kadar insanlık dışıydı ki, siyah halkın lideri Nelson Mandela’nın bu uğurdaki mücadelesi bugün tüm insan hakları savunucularına bayrak oluyor. Mandela, zafere ulaşıp, ülkesini bu insanlık dışı uygulamadan kurtardıktan sonra bütün çabasını
Bizim kuşak, Yahudi Soykırımı (Holokost) hikayelerini gazetelerden değil, daha çok Adolf Eichmann’ın 1961’deki yargılanması sırasında ortaya dökülen Nazi belgelerinden öğrendi. Eichmann, 1942’de katıldığı ve Hitler’in “500 yıldır Avrupa’da devam eden Yahudi Meselesi’ne nihai çözüm” formülünü hayata geçiren ekibin liderlerinden biriydi. Kısaca Holokost denen, sadece Almanya’nın değil fakat hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinin payı bulunan Yahudi Soykırımın planlayıcısı, toplama kamplarının tasarımından, gaz odalarının ve insan yakma fırınlarının inşaatına kadar her alanda çalışan Eichmann, savaşın sonunda ABD askerlerince yakalandı, ancak nasıl olduysa (!) kaçmayı başardı. 1950’ye kadar Almanya’da gizlendi, sonra Arjantin’e gitti. Mossad’ın Şin Bet şubesi tarafından 10 yıl sonra izi bulundu, 1961’de İsrail’e getirilerek yargılandı ve asılarak idam edildi.
Eichmann’ın duruşması, TV’nin geliştiği yıllara rastladı ve dünya çapında izlendi; kitaplara konu oldu. (Hannah
“İsrail son nefesini vermek üzere” diyen ben olsam, diyebilirsiniz ki, “Bu biraz hüsnü zan! Hatta hüsnü kuruntu!”
Din kardeşliği gayreti ile, gerçeklere ve uluslararası ilişkilere göz yumduğumu söyleyebilirdiniz. Nitekim, ben de bu kaygılarla, kurulduktan bir yıl sonra bile olsa, İsrail devletini diplomatik olarak tanıyan bir ülkenin gerçeklerini, bu ülkeyle şu kadar yıllık diplomatik, ticari ve hatta askeri ilişkiler içine girdiğimizi dikkate alınca, 9,3 milyon nüfusu, 127 milyar dolar ulusal geliri, Türkiye ile 8 milyar dolar ticareti olan bir ülkeye kefen biçmek, sanırım çok mantıklı olmazdı.
Ancak bu ifade, Haaretz gazetesi eski editörü ve yazarı, Kanal 10 isimli televizyon kurumunun yorumcusu, askerliğini birçok Filistin örgütüne karşı ve 1978’de Güney Lübnan’da Operation Litani adı verilen harekata katılarak yapmış olan bir Musevi gazeteciye aitse, sanırım nerede ve hangi şartlar altında edilmiş olursa olsun dikkate alınması gerekir. Sol görüşleriyle tanınan ve “Benim Vaad Edilmiş
Öyle görünüyor ki eli kanlı katil Binyamin Netanyahu, gerçekten olmasa da siyaseten sizlere ömür! Mahkemeler işbaşındaki başbakanları yargılamasın diye, sözüm ona bir “yargı reformu” yapmak istedi. Bunun için Meclis’te üç oya ihtiyaç vardı. Topu topu üç milletvekili olan Itamar Ben-Gvir’in Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) partisine üç bakanlık vererek bu oyları sağladı. Ama Ben-Gvir ile hükumet kurmak, bütün İsrail’i ipotek etmek, şeytanla aynı safta yer almak ve ilk fırsatta Gazze’yi yok etmek demekti, ki bunların hepsi oldu.
İsrail halkı son iki seçimde Netanyahu’ya tek başına veya bir iki ortakla hükumet kurabileceği çoğunluğu vermiyordu. Nitekim, mahkemeden yakasını kurtarabilmek için bu son hükumeti 7 partiyle ve sadece 3 oy çoğunluğuyla kurabildi. Ama “son hükumet” ifadesi gerçekleşecek ve bu Netanyahu’nun son başbakanlığı olacak gibi. Çünkü İsrail AYM’sinin yargı reformunu iptal etmesi, Netanyahu’nun siyasal kellesini
2023’e girdiğimizde Ukrayna savaşı başlayalı 10 ay olmuştu. Ömrümüz olursa, 2025 yeni yıl yazısına da “2024’e girdiğimizde Gazze katliamı başlayalı üç ay olmuştu” diye başlarız.
Yıllar nasıl başlarsa, neyle, hangi duygularla başlarsa öyle gidiyor sanki. Nitekim 7 Ekim 2023 öncesi hemen her günümüz Zelenskiy’nin kibri, Putin’in büyüklenmesinin yol açtığı felaketle dolu geçiyordu. “Büyüklenmek kişinin gerçek duygusunu yok eder” derler. Azı-çoğu fark etmez, gurur insanın yolunu kaybetmesi için başlıca amildir.
Zelenskiy, Gürcistan gibi esnek davranmayı becerip, NATO hayalinden vazgeçemedi; Rusya’dan korkmayan kahraman rolü oynamayı tercih etti. Haki asker üniformasını hatırlatan gömlekleriyle çıktığı ulusal ve uluslararası sahnelerde de, tiyatro-sinema sahnesindeki gibi başarılı olacağını sandı. Olamadı tabii. Karşısında, Sovyetler Birliği’nin utanç verici hezimetini görmüş, bu hezimetin sebebi olarak algıladığı NATO’ya ders vermek türünden
“İnsan” ve “Netanyahu” kelimeleri yan yana gelemiyor ama İsrail Başbakanı’nın, nihayet baklayı ağzından çıkarıp, nihai amacının Filistin’in Filistinlilerden arındırılması olduğunu açıklarken belirttiği “insanî çözüm” ifadesi bu başlığa sebep oldu. Eli kanlı Netanyahu’ya göre, Gazze halkı ve hatta tüm Filistinliler için “en doğru ve insanî çözüm” onların “gönüllü göç” imkânına kavuşmasıymış ve bunun için Filistinlileri kabul edecek üçüncü ülkeleri arıyormuş!
İsrail’de yayınlanan “Hayom” gazetesinin haberine göre, tek sorun, bu ülkeleri bulmakmış! İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, partisinin grup toplantısında verdiği bilgiye göre, Filistinliler gönüllü göç yanlısıymış ama bu kişilerin gideceği ülkeleri bulmak ve anlaşmalar yapmak sorun oluyormuş.
İsrail’in önce Gazze’nin kuzeyinden güneyine kaçmalarını istediği, sonra gittikleri güney köylerinde
Kolay değil, çoğumuz okumadık, bilmiyoruz ama şurada 100 yıl önce, bugün Adana’ya, Rize’ye, İstanbul’a gider gibi gittiğimiz vatan toprağı Filistin ilinin Gazze ilçesinde her 100 kişinden 3’ü, her 100 bebekten 8’i öldürülürken, Filistinlilerin Mısır çöllerine sürülmesi için ABD-İngiltere ile İsrail arasında pazarlık yapılırken, başka bir konuya bakmak nasıl mümkün olabilir ki?
Hepimiz Filistin ile yatıyor, Filistin’le kalkıyoruz. Ortada çok ciddi bir katliam, soykırımı var. Batılıların en vicdanlıları bile lafa “Önce Hamas saldırdı. Ama İsrail de ölçüyü aştı!” diye başlarken, aklıselimin emri olan görüşleri dile getirmeyip de ne yapacaksınız?
Ama bizim öteki burnumuzun dibinde de başka bir savaş devam ediyor. Bir tarafta ABD’nin ve Almanya’nın dolduruşuyla gözü dönmüş bir Zelenskiy, öte tarafta gücüyle iyice şımarmış bir Putin’in elinde masum Ukraynalılar her gün can veriyor. Şikago Üniversitesi öğretim üyesi Profesör John
ABD, siyasetiyle, ekonomisiyle, diplomasisiyle, dünyanın en büyük ve uluslararası ilişkilere yön veren birkaç ülkesinden biri. Hem de en önde geleni olduğunu yazdığım Pazartesi günü… ABD Savunma Bakanlığı görevindeki NeoCon çeteci, koşa koşa İsrail’e gitti ve ülkesinin yüzde 1.500 Netanyahu’nun arkasında olduğunu söyledi. Böyle gereksiz, sadece Netanyahu ve onun savaş kabinesine katliamlarını artırması için cesaret verecek bir demeç vermekle kalmadı, İsrail’e yardım götüren gemi trafiğine Kızıldeniz rotasında engel olan Yemenli yurtsever Hutilere karşı bir koalisyon oluşturduğunu açıkladı. (Bu oluşumda ABD’nin yanı sıra İngiltere, Kanada, Fransa. İtalya, Hollanda, Norveç, İspanya, Seyşel Adaları ve Bahreyn var. Seyşel Adaları neyse de Bahreyn’in adını okuyan, gülümsemeden edemez, zannederim.)
NeoCon’lar, sonradan olan her ideolog gibi dünyaya bir ABD egemenliği kurma davasının en ateşli savunucusu, buna karşı çıkan herkesin en gözü kara hasmı oldular. O kadar ki,