Meyvelerin göz alıcı parlaklığı, aslında sağlıksız olduklarının bir işareti mi? LÖSEV Başkanı Üstün Ezer’in mandalina analizine bakılırsa öyle
Kaçıranlar için kısaca özetleyelim: Dr. Ezer, önce sosyal medya hesabından cilalanmış kadar parlak görünen birkaç mandalinanın fotoğrafını paylaştı. Ardından da bu mandalinaları analiz ettirdiğini belirterek sonuçları yayınladı. “Bile bile kanser oluyoruz” yorumuyla yaptığı duyuruda, o mandalinaların özünde zehirli etilen oksit ve parafin bulunduğunu açıkladı. Tabii haliyle bu paylaşım epey patırtı kopardı. Demek ki meyvelerin cam gibi parlamasının nedeni bu iki kimyasaldı! Biz de yedikçe bu kimyasallara maruz kalıyorduk! Peki gerçekten öyle mi?
Doğal olabilir
Hemen işin uzmanı Prof. Dr. Mustafa Erkan’ı aradım. Mustafa hoca, meyve-sebzenin başkenti Antalya’da, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde hasat sonrası fizyolojisi çalışıyor. Sonuçlara o da şaşırdı ve şüpheli bulduğunu da bildirdi. Analizi hangi laboratuvarın, nasıl yaptığının belirsiz olduğuna dikkati çekti. Normalde meyve mumunun kabuktan içeri sirayet edemeyeceğini söyledi. Ayrıca ticari meyvecilikte parafin kullanımının uzak ihtimal olduğunu anlattı: “Çünkü kodeks, karnauba ve şellak mumlarına izin veriyor. Bunlar da bitkisel mumlar. Başka yöntem kalıntı sorunu yaratır. Özellikle ithalata giden narenciyede mumlama yaygındır ve orada sıkı denetim var. Bu riski kimse göze alamaz. Mumlama, çürüme sürecini uzatmak için yapılıyor. Meyvenin gaz alışverişi yapan açıklıkları kapatılarak solunumu yavaşlatılıyor. İkinci neden de parlaklık. Doğal mumların meyvenin içine geçip, tüketiciye zarar vermesi söz konusu değil. Sanılanın aksine elmada mumlama yapılmaz. Elmanın da diğer meyvelerin de parlaklığı kütin tabakasından kaynaklanır. O da mumsu yapıdadır. Kadifeyle silerek parlatabilirsiniz. Ayrıca fotoğrafları paylaşılan murcott, zaten parlak bir cinstir. Bir meyvenin parlaklığı, zararlı olduğu anlamına gelmez. ‘Etilen oksit’i de bu alanda ilk kez duydum. Sonuç doğruysa tek ihtimal; o mandalinanın yıkama suyuna sterilizasyon için katılmış olması. Bu da zaten yasal değil.”
“Buğday GDO’lu”
Tabii normalde doktorların paylaştığı bilgilerin mutlaka araştırmayla sabit olduğu düşünülür. O yüzden inananı çoktur. Benzer durum, Prof. Dr. Canan Karatay için de geçerli. Koronavirüse karşı ‘kelle-paça’ önerdiği programda, “Türkiye’deki buğdayın GDO’lu olduğu” iddiasını da dile getirdi Karatay. Bunu daha önce de söylemişti. Hatta bu açıklaması, az kalsın un ihracatına da darbe vuruyormuş! Türkiye’nin ciddi oranda un satttığı Filipinler’deki yetkililer, birkaç yıl önce Karatay’ın videosunu Türkiye’den giden heyete izleterek, ‘Bize GDO’lu buğday yediriyorsunuz’ demiş. Bunu anlatan, o heyetteki Prof. Dr. Hamit Köksel. Un konusunda Türkiye’nin duayen isimlerinden olan Köksal, şunları kaydediyor: “Telefonlarından Karatay’ın konuşmasını gösterdiler. Altyazıda da yerel dile çevrilmiş. ‘Biz artık almak istemiyoruz’ dediler.
‘Analiz yapın isterseniz’ dedik. Dünyada ticari anlamda GDO olmadığını açıkladık. Karalama yapıldıktan sonra düzeltmesi kolay olmuyor. Ne diyeceğiz? Türk buğdayı GDO’lu değil diye tanıtım mı yapacağız. Türkiye’de GDO’lu buğday yok. Karatay’ın hiçbir kanıtı yok. 49 kromozomdan bahsediyor ama buğday 14, 28 ve 42 kromozomludur. Karatay’dan 47’yi, 49’u, 50’yi hepsini duydum. Söylediğini de unutuyor. Kromozom zaten çift sayılı olur. Bunu bir hekim bilmiyor mu? Biliyor ama işte meşhur olma çabası...”