Ekoloji uzmanları, insanlığın uçurumun kıyısına geldiğine işaret ediyor: Uçurumun dibinde, gıda ve su krizleri, bulaşıcı hastalıklar, göçler bizleri bekliyor. Biyolojik Çeşitlilik tarafı ülkeler ise ‘yok oluş’ tehdidine karşı sorumluluklarını yerine getirmiyor.
Amaan ‘yok oluş’muş! Biyoçeşitlilik kaybına aynen bu şekilde tepki veriyor şu an dünyayı yönetenler. Sanki 1 milyona yakın bitki ve hayvan türü, yakın gelecekte yok olma tehdidiyle karşı karşıya değilmiş gibi umarsızca yaklaşıyorlar ‘yok oluş’a. Oysaki ekoloji uzmanlarına göre, insanlık artık uçurumun eşiğinde... Yakın gelecekte gıda ve su krizlerinin yaşanacağı öngörülüyor. Bulaşıcı hastalıkların artışı, habitat kaybına bağlı göçlerin yoğunlaşması ve tıbbi keşifler için moleküler kaynakların azalması da cabası.
Bu endişe verici tabloya rağmen, Kolombiya’nın Cali kentinde düzenlenen BM Biyolojik Çeşitlilik 16. Taraflar Konferansı (COP16) tam bir fiyaskoyla başladı. Bir önceki konferansta, 2030 yılına kadar doğa kaybını durdurmayı ve tersine çevirmeyi amaçlayan Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi (GBF) anlaşmasına imza atan ülkelerin çok büyük bir bölümünün, aradan geçen sürede imzayı atıp kulağının üzerine yattığı ortaya çıktı.
Carbon Brief’in raporuna göre, anlaşmayı imzalayan ülkelerin yüzde 85’inden fazlası, konferans öncesi BM’ye doğa taahhütlerini sunma son tarihini kaçırdı. Bu ülkeler arasında; üç G7 ülkesi de var.
Koruma planları hazır değil
Amazon yağmur ormanlarının büyük çoğunluğuna sahip olan Brezilya, Peru ve COP16’nın ev sahibi Kolombiya da görüşmelerden önce yeni doğa planlarını hazırlamayı başaramayan ülkeler arasında. Amazon’dan sonra dünyanın en büyük ikinci yağmur ormanı olan Afrika’daki Kongo Havzası’ndan sorumlu 6 ülkenin tamamı da, ulusal taahhüt ve planlarını hazırlamamış. Dünyanın biyolojik çeşitliliğinin yüzde 70’ine ev sahipliği eden 17 ülkeden ise yalnızca Avustralya, Çin, Endonezya, Malezya ve Meksika, ulusal koruma planlarını hazırlayıp BM’ye iletmiş.
Diğer yandan anlaşmaya imza atan ülkeler, küresel biyoçeşitlilik finansmanı için taahhüt ettikleri ödemeleri de yapmamış. Düşünce kuruluşu ODI’nin raporunda, sadece Norveç, İsveç ve Almanya’nın ‘adil pay’larını fazlasıyla yatırdıkları belirtiliyor. Taahhüdü yerine getiren ülkelerin yarısından fazlası, ‘adil paylarının’ yarısını bile ödememiş. Birleşik Krallık, İtalya ve Kanada, kendi paylarının yüzde 40’ından azını yatırırken, en kötü performansı gösteren Japonya’nın borcu 2.4 milyar dolara ulaşmış. Hedefe ulaşılması için gelişmiş ülkelerin, önümüzdeki yıla kadar fona yaklaşık 10 milyar dolar yatırması gerekiyor. Yani devletlerin birçoğu ‘yok oluş’ tehdidine karşı ne ev ödevlerini yapmış ne de üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmiş.
25 yılda sadece 3 Mersin balığı
Böylesi bir tabloda 2030 için hedeflenen biyoçeşitliliğin gerilemesini ‘durdurma ve tersine çevirme’ projeksiyonu nasıl gerçekleşebilir? Üstelik doğadaki yok oluş saatinin kumları bir bir tükenir, biyoçeşitlilik kaybının hesaplanandan çok daha hızlı olduğu anlaşılmışken. Zira son araştırmalar, popülasyonları binin altına düşen 515 hayvan türünün 20 yıl içinde tamamen yeryüzünden silinebileceğini gösteriyor. Mart 2023 itibarıyla değerlendirilen 150 bin yaşam formundan 42 bini, ciddi derecede yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu türlerden biri de Türkiye için Mersin balığı. Son 25 yılda sadece 3 Mersin balığına rastlanmış. Ekosistemden kaybolan her türün diğer canlılarla bağı düşünüldüğünde yok oluş zincirinden insanın kurtulması mümkün değil.