türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) ulusal strateji geliştirme projesini geçtiğimiz günlerde İstanbul’da kamuoyuna açıkladı. Hem bu köşede hem de gazetede yerel (atalık) tohum düzenlemesine dair çekincelere yer verdiğim için TÜRKTOB’un davetli listesindeki gazetecilerden biri de bendim. Zaten yerel tohum, toplantının ana gündemi oldu çünkü 2018 yılı itibarıyla tohumda sertifika şartı aranacak.
Yani önümüzdeki yıldan itibaren 5 dönümün üzerinde tarım yapan bir çiftçi, ancak sertifikalı tohum kullanırsa tarım desteklerinden faydalanacak. Tabii bu durum, 5 dönümün üzerinde kendine ait yerel tohumla üretim yapan çiftçinin destekten mahrum kalması anlamına geliyor.
Endişe edilen durum şu; yerel tohumla üretim yapan ve geçimini sürdüren çiftçi, destekten mahrum kalması halinde yaşayacağı ekonomik darboğaz nedeniyle ya tohumundan ya da çiftçilikten vazgeçebilir. Ayrıca her yıl sertifikalı tohum alma zorunluluğu da ek bir yük oluşturacak ve çiftçinin elindeki atalık tohum, sertifika şartı nedeniyle kaçak MP3 gibi olacak; zamanla aynı MP3 ses formatı gibi tarihe karışacak.
GDO’ya muhtaç oluruz
Tabii TÜRKTOB, sertifikalı tohum satan 791 şirketin oluşturduğu bir birlik. Haliyle de yeni düzenlemenin en büyük savunucusu. Toplantıda da birlik yöneticileri yerel tohum savunucularının endişelerini algı yönetimi olarak nitelendirerek yerel tohuma karşı olarak görülmekten rahatsızlıklarını dile getirdiler. Mesela TÜRKTOB Başkanı Kamil Yılmaz, ürettikleri tohumun menşeinin yerel tohumlar olduğunu belirterek “Yerel tohuma nasıl karşı olabiliriz!” dedi.
Yılmaz’ın savunusu şu; ülkedeki gıda ihtiyacını yerel imkanlarla karşılamak için hibrit tohuma mecburuz. Bunu da mısır örneğiyle şöyle açıkladı: Geçtiğimiz yıl üretilen 6.5 milyon ton mısırı, yerel tohumla üretseydik verim kaybından dolayı 2-2.5 milyon ton mısır elde edecektik. Kalan 4 milyon tonluk ihtiyaç, ABD, Arjantin gibi neredeyse tamamı GDO’lu üretim yapılan ülkelerden gelecekti. Yani GDO’lu mısıra muhtaç kalacaktık. Yılmaz’ın örneği bir yere kadar doğru çünkü mısırda da zaten hâlâ yüzde 10-15 ithalat payı var. Alımı da ağırlıklı olarak Rusya, Ukrayna, Bulgaristan ve Romanya’dan yapıyoruz.
Üç yıllık ömrü var
Yerel tohuma yönelik öne çıkan en önemli başlıksa, meyve ve sebzede sertifika şartının aranmayacağının belirtilmesiydi. Yılmaz 21 bitki çeşidinde destek için sertifika isteneceğini; bunların da buğday, arpa, çavdar, mısır gibi hububat olduğunu, meyve ve sebzenin sistemin dışında bırakılacağını söyledi. Yani “pembe domates” veya “Urla börülcesi” ya da “deli bezelye” gibi çeşitler ilk etapta düzenlemeden etkilenmeyecek. Ancak “siyez buğdayı” yetiştiren ve destekten faydalanmak isteyen çiftçi, sertifikalı tohum kullanmak zorunda kalacak. Yine Yılmaz’a göre, teknik olarak çiftçi satın alacağı sertifikalı tohumu üç yıl boyunca kullanabilecek. Sonrasında yeniden tohum alması gerektiğinde de destekleme dönemi gelmiş olacak.
Tohumcular gelecekten umutlu. 2023 hedefini 1 milyondan 1.5 milyon tona revize etmişler. Ancak yerel tohuma karşı hassasiyetleri de dikkat çekici. Çünkü yerel tohum, toplam üretimde çok küçük bir paya sahip ve ticareti de yasak. Buna rağmen toplantıda sürekli bir “algı operasyonu” ve “belli odaklar”dan yakınma durumu söz konusuydu. Açıkçası, ülkeye hakim olan kamplaşma en stratejik konu olan tohumda da gerçekleşmemeli. İlerleyen dönemde, TÜRKTOB’un düzenlemeye yönelik endişelerini dile getiren çevrelerle bir araya gelmesi belki bunu önleyebilir.
Şenlikler riskli
TÜRKTOB Başkan Yardımcısı Yıldıray Gençer’in sözleri epey bir tartışma yaratacak türdendi. Gençer, biyoçeşitlilik için yerel türlere karşı çok hassas olduklarını belirterek, hobi maksatlı yetiştirilmesinde sorun görmediklerini dile getirdi. En can alıcı itirazı, tohum takas şenliklerine yönelikti. Bu şenliklerde tohumların denetimsiz el değiştirmesi nedeniyle dar bir bölgede oluşacak hastalığın geniş alanlara yayılma riski taşıdığını savunan Gençer, hastalık analizi yapılmamış, karantinaya alınmamış tohumlar vasıtasıyla mesela Ege’deki bir hastalığın Marmara’ya taşınacağını söyledi.
Sorularınızın cevapları burada
Bu köşede her hafta sürdürülebilir bir yaşama ve doğaya dair konuları ele alacağız. Yeşili, toprağı, ağacı kısaca çevreyi gündemin ilk sırasına koyup, ekosisteme, insan ve diğer tüm canlılara zarar verebilecek uygulamalara dikkat çekmek amacımız. Siz de sorularınızı, konu önerilerinizi ve merak ettiklerinizi gurkan.akgunes@milliyet.com.tr adresine gönderebilirsiniz. Gelin her pazar siz de doğaya ses verin...