Küresel ısınma karşıtları, kışın daha soğuk geçmesini, “Dünya aslında ısınmıyor, mini buzul çağı kapımıza dayandı” diye yorumluyor. Bilim insanları ise “Buzul Çağı yaşadığımız yok! Küresel ısınma tartışılmaz bir gerçek” uyarısını dikkate almamızı istiyor
Mart, her zamanki gibi kazma kürek yaktırınca “küresel ısınma inkârcıları”na da fırsat doğdu. Art arda gerçekleşen kar yağışı sonrasında, Dünya’nın aslında ısınmadığı ve “mini buzul çağı”nın kapımıza dayandığına yönelik haber ve yorumlar arttı. Özellikle sosyal medyada küresel ısınmanın yalan olduğunu düşünen hatırı sayılır bir kesim var. Bu topluluğun dayandığı başlıca argüman; Güneş’ten Dünya’ya ulaşacak manyetik dalgaların 30 yıl süreyle azalacağı yönündeki hesaplama. Bu teori, Northumbria Üniversitesi’nin matematik profesörü Valentina Zharkova’nın çalışmasına dayanıyor. Zharkova, bundan 4 yıl önce Güneş’teki manyetik dalgaların 2021 yılından başlayarak azalacağına ilişkin hesaplamasını kamuoyuna duyurmuştu. Zharkova ve ekibinin ortaya koyduğu manyetik dalgalanma modeline göre; gelecek iki Güneş döngüsünde manyetik dalga azalmasına bağlı olarak daha az Güneş lekeleri oluşacak. Daha az Güneş lekeleri de Dünya’nın soğuması anlamına geliyor.
Tabii bu hesaplamanın gündeme gelmesi, tartışmaları da beraberinde getirdi.
Buzul Çağı yaşamıyoruz
Türkiye’de de bilim çevresi bu teoriye kayıtsız kalamadı. Hatta Meteoroloji Mühendisleri Odası, bir açıklama yayınlayarak, “Zharkova ve ekibinin Buzul Çağı yaşanacak açıklamasına katılmıyoruz. Güneş’teki faaliyetlerin azalış veya artışı, Dünya’nın sıcaklığında maksimumum yüzde 1 etkilidir” görüşünü kamuoyuyla paylaştı. Konuya dair makale yazan Boğaziçi Üniversitesi İklim Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz da, Güneş lekelerinin en az görüldüğü dönemlerde Dünya’ya ulaşan enerjinin en fazla 0.3 Watt azaldığına vurgu yaptı. Güneş lekelerinin tamamen yok olması halinde dahi dünyanın 0.3 Watt kadar soğuyabileceğini kaydeden Prof. Kurnaz, sera gazlarının ise Dünya’yı 2.3 Watt ısıttığına dikkati çekti. Prof. Kurnaz, sera gazı emisyonu bu derece yüksekken bir Buzul Çağı’na girmenin ihtimal dâhilinde olmadığı görüşünde: “Güneş lekelerinin en minimum indiği zamandan geçiyoruz, ama Buzul Çağı yaşadığımız falan yok. 1700’lü yıllarda böyle bir etki görülmüş olabilir, ama o zaman küresel ısınma diye bir şey yoktu. Bugün Antarktika normalden 40 derece daha sıcak. Kuzey Kutbu ise normalden 30 derece daha sıcak.”
Ani soğuma tekrarı mı?
Bir diğer “mini buz devri” ihtimali ise yakın zamanda bilim dünyasına yansıdı. Paleoiklim alanında dünyanın sayılı uzmanlarından Prof. Raymond S. Bradley’in de aralarında yer aldığı bir grup bilim insanı, 600 yıl önceki Buzul Çağı’nın Atlantik Okyanusu’ndaki ısınma nedeniyle oluştuğunu savunan bir çalışmaya imza attı. Makaleye göre, okyanustaki sıcaklık artışı Grönland’daki buzullarda ani erimeye yol açtı ve sıcak suyun etkisiyle iklimi düzenleyen Atlantik akıntısı çöktü. Bu çöküş de Avrupa’daki kıtlık ve sefalete neden olan mini buzul çağını başlattı. Çalışmanın en ilginç yanı ise Atlantik Okyanusu’ndaki ısınma ve Kuzey Kutbu’ndaki buzul erimesi sürecinin bugün de sera gazları nedeniyle tekrarlanıyor olması. Zaten bu nedenle çalışma, “Benzer bir ani soğuma tekrarlanır mı” sorusunu gündeme getiriyor. Araştırmacılara göre, bu olasılık buzulların zaten ciddi oranda erimesi nedeniyle oldukça düşük.
Küresel ısınma tartışılmaz
Buzul araştırmaları gerçekleştiren İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif Sarıkaya ise Atlantik Okyanusu kaynaklı soğumanın düşük bir ihtimal olduğu görüşünde: “Son 20 yıldır Atlantik Okyanusu’nda belirgin bir ısı artışı var. Ama küresel ısınma nedeniyle Grönland’daki buzullar da küçülmüş halde. Geçmişteki etkiye benzer bir ters akıntıyla soğuma yaşanmayacaktır. Isınmanın süreceğini varsayabiliriz. Maalesef küresel ısınma tartışılmaz bir gerçek ve bunun sebebi atmosferdeki insan etkisiyle oluşan karbon emisyonu.”
Öte yandan Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 3 hafta önce yayınladığı rapor, küresel ısınmanın 2.5 dereceye yaklaşacağını söylüyor. Rapora göre; mevcut emisyon politikaları ve taahhütler ısınmayı 1.5 derecede tutma hedefini karşılamıyor. Bu da buzul tabakasında geri dönüşü olmayan bir kayıp demek. O kaybın neyi tetikleyeceğini umarım sadece bilim kurgu filmlerinde görürüz.