Bebek mamaları, fastfood ürünleri, bisküviler ve süt ürünlerine kadar işlenmiş birçok gıdada “3-MCPD” ve “glisidil esteri”(GE) adlı kanserojen etki gösteren gıda bulaşanları bulunuyor.
Gıdanız ilacınız, ilacınız gıdanız olsun’... Bu aralar o kadar çok duyuyoruz ki Hipokrat’ın çağlar öncesi dile getirdiği bu sözü. Çünkü yediklerimiz ve içtiklerimiz konusunda hiç olmadığı kadar diken üstündeyiz. Sağlığımızın, hazır gıdalar yüzünden bozulduğuna yönelik bulgular arttıkça, etiketleri daha dikkatli okur olduk. Zira ciddi bir kimyasal yükü var artık gıdamızda.
O kimyasallardan ikisi geçtiğimiz yıl epey tartışılmıştı. Hatırlayanlar olacaktır. Özellikle dünyaca tanınan bir çikolatalı fındık kreması üzerinden yürümüştü tartışma. Fındık kremalarında da kullanılan palm yağına dayanıyordu tartışmanın kökeni. Isıl işlem gören palm yağının “3-MCPD” ve “glisidil esteri”(GE) denilen 2 gıda bulaşanı açığa çıkardığı ve bu bulaşanların kanserojen etki gösterdiği anlaşılmıştı. Peki ne oldu o tartışmanın ardından. Hiç.
Avrupa boş durmamış
Evet hiçbir şey olmadı. Aslında o zaman bir haberle uyarmıştım. Çünkü konu sadece fındık kremasıyla ilgili değildi. Çok daha kapsamlıydı. Zira, bu iki bulaşan, bebek mamalarından fastfood ürünlerine, bisküvilerden süt ürünlerine işlenmiş birçok gıdada var. Mesela çocukların severek tükettikleri cipsler önemli bir GE ve 3-MCPD deposu. Piyasada satılan bazı cipslerden 2 paket yiyen bir çocuğun AB Gıda Bilim Komitesi’nin belirlediği günlük dozdan fazla kanserojen kimyasalı vücuduna aldığını artık biliyoruz. Ancak bu veriye rağmen Türkiye’de GE ve 3 M-CPD’ye dair bir düzenleme yapılmadı.
Tabii araştırmayı yapan Ege Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Dr. Fahri Yemişçioğlu’ndan öğreniyoruz ki, Avrupa boş durmamış. Yağ ile ısıl işleme giren gıdalar için geçtiğimiz şubatta yeni düzenlemeleri hayata geçirmiş. Glisedil esteri (GE) için ürünlere konulan limit 1 ppm. 1 ppm’in üzerinde GE içeren gıdaların arzı tüm kıtada yasaklı. GE’nin aşırı kanserojen ve genotoksik yapısı nedeniyle raftaki ürüne bile en fazla altı aylık adaptasyon süresi tanındı. Yemişçioğlu’na göre bu oranı aşan gıdaların tüketimi, kanser yolculuğuna ekstra bir bilet anlamına geliyor. Yine 3- MCPD için de AB’nin kısa sürede bir düzenleme yapması ve gıdalardaki 3-MCPD limitinin 3 ppm’le sınırlandırılması öngörülüyor.
Beş katı çıkıyor
Zehir saçan GE ve 3-MCPD için Türkiye’de bir düzenleme yok. Türkiye’den ihraç edilecek gıda ürünlerinin limit aşımı halinde Avrupa’ya girememe riski var. Bu riskin daha büyüğü ise iç pazara yönelik. Biz hangi üründe hangi oranda GE ve 3-MCPD’ye maruz kaldığımızı bilemiyoruz. Yapılan çalışmalar, palm yağı ile ısıl işlem gören gıdalarda GE oranın 5 ppm’e kadar çıkabildiğini gösteriyor. Riviera zeytinyağında bu oran 0.8 ppm ile 3 ppm arasında. Fındık yağı ile veri az ama 1 ppm’i aşan numuneler var. Rastgele üretim yapılan ürünlerde ise oranların çok yüksek olduğu biliniyor. Mesela Türkiye’deki cipslerde oran 2 ile 6 ppm arasında. Bisküvi, kraker, çerez, hazır soslar, ekmek ve pastane ürünlerinde de yeterli veri olmasa da benzer oranlara rastlanması muhtemel. 3 MCPD’ye bakıldığında da palm yağı için 10-4 ppm, rafine zeytinyağı için 1 ppm’den başlıyor oranlar ve zeytinyağı salamura zeytinden elde edilirse mesela 7 ppm’e kadar çıkabiliyor.
Özetle, yağla ısıl işlem gören her gıda bugün için ciddi bir kanserojen risk barındırıyor. Yüzde 10 ve üzerinde yağ barındıran ve yüksek sıcaklıkla hazırlanan ürünlerin riskli ürün grubunda yer aldığını belirten Fahri Yemişçioğlu’nun çağrısı, Türkiye’deki düzenlemelerin de hızla uluslararası düzenlemelere uyumlu hale getirilmesi. Ancak bu hayata geçerse tüketici, düzenleme dışı ürünü satın almayarak riskini minimize edebilir.