Biyolojik çeşitliliğiyle her karışı bir mücevher sandığını andıran ülkemiz, biyokaçakçıların hedefinde. 10 yılda yakalanan 100’e yakın biyokaçakçı bunun kanıtı. Endemik türlerimizi korumak için, riskli olan bahar aylarında bizler de uyanık olmalıyız.
Bugün, Dünya Biyoçeşitlilik Günü. Bizim için çok önemli bir gün. Çünkü Türkiye, konumu itibarıyla eşsiz bir biyolojik çeşitliliğe sahip. Türler bakımından dünyanın en şanslı ülkelerinden biriyiz. Neredeyse bir kıtada bulunabilen kadar biyoçeşitlilik barındırıyor ülkemiz ve bu türlerin önemli bir bölümü, sadece bizim coğrafyamıza has. Bu madalyonun sevineceğimiz yüzü. Diğer yüzü ise karanlık. Çünkü endemik genetik kaynaklarımız nedeniyle biyokaçakçılık açısından hedef ülke konumundayız. Tohumlarımız, bitkilerimiz, kelebeklerimiz, kuşlarımız, böceklerimiz, yılanlarımız ve mantarlarımız kaçakçılık riski altında. Son 10 yılda dağlarda, ovalarda yakalanan 100’e yakın biyokaçakçı, bunun en net kanıtı. Birçoğu da Batılı ülkelerden gelen biyokaçakçılar, coğrafyamıza özgü çeşitleri kaçırarak, genetik şifreleri elde ediyor. O şifreler de ilaç eczacılık endüstrisi başta olmak üzere AR-GE çalışmalarında kullanılıyor. Ve elde edilen ürünün sağladığı faydadan, kaynak ülke maalesef hiçbir hak talep edemiyor. Yani biyolojik zenginlik, eğer siz değerlendiremiyorsanız satın alacağınız patente dönüşüyor. Bu nedenle tıbbi aromatik bitkiler ve zehirlerinden faydalanılan hayvanlar, biyokaçakçılıkta öncelikli hedef.
Hedefteki türler
Yılan, örümcek, kertenkele, böcek, kelebek, kuş, yarasa, kurbağa ve yumuşakçalar en çok kaçırılan canlılar. Böcekler sıcak-soğuk, radyasyon gibi ekstrem koşullara direnç, yeni nesil antibiyotik geliştirilmesi ve gıda, boya, kozmetik sektöründe kullanım için kaçırılırken; yılan ve kertenkeleler ise zehir, deri ve yumurtaları için doğasından koparılıyor. Kelebek ve kuşların başlıca kaçırılma nedeni ise koleksiyonculara satış. Uludoğan, Bıyıklı doğan ve Gökdoğan, yakalanarak Arap ülkelerine satılıyor.
Bitkilerde ise başı orkide ve lale türleri ile tıbbi ve aromatik özelliği olanlar çekiyor. Ters lale, Toros lalesi, çiğdem, salep, safran, ayı gülü, Toros nergizi, acı yavşan, ökse otu, zakkum, çakşır otu, güller, düğün çiçekleri, kuşkonmazlar, kaçakçılığın hedefinde olduğu bilinen türler. İlaç, gıda, kozmetik hammaddesi yapmak amacıyla kaçırılan bitkiler, çeşit ıslah çalışmalarında da genetik kaynak olarak kullanılıyor.
Mantarlarda ise kuzugöbeği, keme veya trüf gibi mantar türleri maddi değerlerinden dolayı hedefte bulunuyor. Sinek mantarı veya gelin mantarı (Amanita muscaria), Pilosybe, Conocybe, Panaeolus türleri gibi zehirli mantarlar ise içerdikleri etken maddeler nedeniyle kaçırılıyor. Uyuşturucu özelliği taşıyan bu mantarlar, ecza maddesi olarak veya yasa dışı kullanım için biyokaçakçılığa maruz kalıyor.
Bu aylarda dikkat
Kaçakçılığın en yoğun olduğu dönem ise içinde bulunduğumuz bahar ayları. O yüzden kırsala yolu düşenlerin biraz da bu açıdan bakarak, çevresini kolaçan etmesinde fayda var. Arazide yanında; GPS, altimetre, lup, çapa, zıpkın, bağ makası, mikroskop, lup, pens, pipet, lam-lamel, zarf ve etiketler bulunduran bir yabancıyla karşılaşılması halinde, kolluk kuvvetlerine bildirimde bulunmak genetik kaynaklarımızı koruma adına önemli bir adım. Ayrıca, bitkileri tanımlamak için kullandığımız cep telefonu uygulamalarını kullanırken de dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü fotoğraf çekip yükleyerek veri talep ettiğimiz uygulamalarla, o çeşidin konumunu da paylaşmış oluyoruz. Tabii uzmanlara göre kaçakçılığı önlemenin en etkili yolu, biyoçeşitliliği bilimsel çalışmalarla tescillemek.
Biyokaçakçılıkla Mücadele Rehberi’ni hazırlayan ekipten Doç Dr. Tarkan Yorulmaz, “Biyoçeşitliliği korumanın yegâne yolu neye sahip olduğunu bilmemiz. Biz bu kaynakları tanımlayıp ürüne dönüştürmezsek cazibe merkezi olmaktan çıkamayız. Sadece bekçilik ederek bir yere varamayız. Kaçıran zaten onu, bilimsel çalışma yapmak, ürüne dönüştürmek, ekonomik bir çıktı yaratmak için kaçırıyor. Bunu öncelikle biz yapamazsak ne zamana kadar koruyabiliriz? Maalesef biyolojik kaynaklar açısından zenginiz ama üretmek adına fakiriz” diyor.
Türkiye’nin biyoçeşitliliği
Türkiye’de yaklaşık 15 bini aşkın bitki türü var. Bunların 11 bini tohumlu bitkiler ve yüzde 36’sı endemik. Endemik tür sayısı bakımından en zengin cins yaklaşık 250 türle geven (Astragalus). Bu cinsi sırasıyla 175 türle sığırkuyruğu (Verbascum), 115 endemik türle peygamber çiçeği (Centaurea), 66 türle şahinotu (Hieracium) takip ediyor. Türkiye’de yayılış gösteren tüm türleri endemik olan morgeven (Ebenus) ve havalotunun (Bolanthus) endemizm oranı yüzde 100. Türkiye’de 460 kuş, 161 memeli, 120 sürüngen, 30 amfibi (çift yaşamlı), 480 deniz balığı ve 236 tür de tatlı su balığı türü yaşıyor. Bugüne kadar belirlenen toplam omurgalı hayvan türü sayısı ise bin 500’e yakın. 100’ün üzerinde tür endemik. Alageyik ve sülünün anavatanı da Anadolu. Türkiye’de 60- 80 bin arasında omurgasız hayvan türü olduğu tahmin ediliyor. Bugüne kadar, bunların yaklaşık üçte biri tanımlanabildi. Ülkemizde yaklaşık 20 bin böcek türü var, bunların 4 bini endemik. 380 kelebek türünün kaydedildiği Türkiye’nin kelebeklerinin 45’i endemik.
Geyik böceği çok değerli
En çok ele geçirilen gruplar; koşucu böcekler, uğur böcekleri, geyik böcekleri, kız böcekleri, cepkenli böcekler, ağustos böcekleri, süneler, kımıl, arı, karınca, çekirge türleri ve kelebek. Koleksiyoncular, kelebekler kadar sadece Amanos Dağları’nda yaşayan 6 antenli Akbez geyik böceğinin de (Lucanus cervus akbesianus) peşinde. Japonya’da yaygın olan “Böceklerin Kralı” (Mushiking-King of the Beetles) adlı çizgi film ve kart oyunları nedeniyle Akbez geyik böceği, bu ülkede ilgi görüyor.