Hepimiz ülkemizin iyiliğini istiyoruz. Hepimiz ekonomimin canlanmasını, üretimin, istihdamın, gelirin artmasını istiyoruz.
İktidar da bunları istiyor. İktidar ekonomiyi harekete geçirmek için devamlı arayışlar içinde. Tedbirler alıyor.
Ne var ki, iş çevreleri, işveren temsilcileri, sermaye sahiplerinin üye oldukları kanuni ve gönüllü kuruluşlar, iktidar temsilcilerini belki üzmemek, belki de olumsuz tepkilere yol açmamak endişesinde gerçekleri anlatmıyorlar. Gerçeklerden söz etmiyorlar.
İktidarın niyeti iyi, Ama alacağı tedbirler, uygulayacağı politikalar konusunda politikacının iş çevreleri kadar her konuyu bilmesi imkânsız.
Ben saf ve bakir bir Anadolu çocuğu olarak, Anadolu’yu geziyorum. Anadolu’da ekonominin durumunu biliyorum. İstanbul’daki büyük sermaye çevrelerinin durumunu biliyorum. Veya bildiğimi sanıyorum.
İyi niyet ile, tedbir ve politika belirleyicilere yardımcı olmak arayışında Anadolu ve İstanbul iş çevrelerinin durumu ve bekleyişleri hakkında özet bilgi arz edeceğim:
u İhracat yavaşladı. Turizm geriledi. Bu iki sektörün talebi küçülünce üretim yavaşlıyor. Buna halkın tüketim talebinin daralması eklendi. Parası olsa da halk gelecek endişesi ile harcamalarını kısıyor.
Durum nasıl iyileşir?
Dış ve iç talepteki daralmanın arkasında; (1) İçeride terör konusundaki belirsizlik, (2) Doğu illerindeki düzenin ciddi olarak sarsılması, (3) Irak ve Suriye’de sıcak çatışmalara taraf olmamız, (4) AB ile ilişkilerin belirsiz hale gelmesi, (5) ABD ile ilişkilerin soğuması, (6) İçeride referandum ve seçim hazırlıkları var.
Bizim bir ilkemiz vardı; “Yurtta Sulh-Cihanda Sulh” derdik. İçeride de dışarıda da ilişkilerimizi yumuşatmaya mecburuz.
AB ve ABD ile ilişkilerimizin ne olacağı belli olmadan, ülkeye döviz girişi, yabancı yatırım girişi başlamaz.
Türkiye’nin Kürt sorununu nasıl çözeceği açıklığa kavuşmadan, Suriye ve Irak’taki sıcak çatışmalardan ne zaman çıkacağımız belli olmadan yabancıların Türkiye’ye iyi gözle bakmalarını bekleyemeyiz.
İktidarın “Başkanlık-Referandum-Seçim” gibi konularda yeni görüş ve öneriler geliştirmesi normaldir. Normal olmayan bu konuşların ülkede kamplaşmaya neden olacak şekilde tartışma gündeminde taze tutulmasıdır.
Halk gün boyu TV ekranında, gazete sayfalarında politik kavgaları izlemekten, işine bakamaz hale geldi.
Olmayacak duaya...
Gerçekleşmesi zaman alacak veya bugünkü şartlarda gerçekleşme imkanı olmayan tedbirlerle, politikalarla zaman harcamayalım.
(1) İstanbul Finans Merkezi yarın olacak bir iş değildir. (2) Bugünkü konjonktürde Türkiye’ye yabancı sermaye girişi olmaz. (3) İslam dünyasının fonlarından yararlanamayız. (4) Ortadoğu ülkeleri vatandaşlarının konut satın alması ekonomiye yarar sağlamaz. (5) Büyük projeler iyidir. Yapanlardan Allah razı olsun. Teşekkürler. Ama bu projeler şu dönemde döviz kaynaklarının inşaata gitmesine yol açıyor. (5) Ne kadar teşvik verilirse verilsin, terör şartlarında Doğu Anadolu’ya yatırımcı gitmez. Yeni yatırımlar yapılamaz. (6) İhracatçıya Yeşil Pasaport verildiği için, ihracatçıya Eximbank kredisi verildiği için ihracat artmaz. (7) Ar-Ge, teknoloji, inavasyon destekleri ihracatın kısa sürede patlamasına, katma değeri yüksek üretime kısa sürede geçilmesine imkan yaratmaz. (8) Ucuz ve bol kredi ne yatırımı ve üretimi artırır. Üretim talep olmadan artmaz.
İşimize bakalım
Şu anda sorunlarımız 3 noktada toplanmış durumda; (1) İç ve dış talep daraldı. (2) Mevcut kapasiteleri kullanamıyoruz. (3) Dolar fiyatında beklenenin üzerindeki artış üreticiyi ve tüketiciyi de olumsuz etkiliyor.
Evet, dolar dış piyasalarda da yükseliyor ama, Türkiye’nin özel ekonomik ve politik riskleri nedeniyle içeride daha fazla yükseliyor. Dolar fiyatının artması borçlulara yük getiriyor. Varlıklıların varlığını artırıyor. Gelir dağılımını bozuyor. İçeride dolar riskini büyüten döviz girişlerinin (sıcak para girişinin) aksaması.
Türkiye’nin AB ile ve ABD ile ilişkilerini dondurmayacağı veya kesmeyeceği açıklanmaz ise döviz girişi başlayamaz. İktidarın bu gerçeği görerek AB ve ABD politikalarını yumuşatmasında yarar var.
Biz ihracatta “tedarikçiyiz”. Bizden mal alanlar ekonominin geleceğinden kuşku duyunca, ithalat programlarının aksamaması için alımı kesiyorlar. Başka ülkelere yöneliyorlar. Ana pazarımız olan AB pazarına güven vermeye mecburuz.
İçeride iş çevreleri ile halkın bekleyişlerinin kötümser olmaması önemli. Kötümser bekleyişte olanlar harcamayı kesiyor. Dolar satın alıyor. Bankalardaki dolar mevduatından para çekiyor. İktidar çevrelerimizin, politikacılarımızın bu gerçeği görerek devamlı olarak iç politika çatışmalarını gündemin başında tutmaktan vazgeçmeleri gerekiyor.
Yeni yatırımlara (şimdilik) ihtiyaç yok. Zaten bu ortamda kimse yeni yatırım yapamayacağına göre tüm politikaları mevcut yatırımlardaki, fabrikalardaki kullanılmayan kapasiteleri kullanılır hale getirmeye yöneltelim. Mevcut fabrikalardaki kullanılmayan kapasitelerin üretime yönelmesi, üretimi, istihdamı ve geliri artırır.
Bunları TOBB’un, Odaların, TÜSİAD ve MÜSİAD gibi kuruluşların, işadamlarının, ihracatçıların dile getirmesi beklenir ama, onlardan ses çıkmadığı için ben hatırlatmak istedim.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024