Bu haftaki “Pazar Kahvesi” meslek büyüğümüz Hıfzı Topuz’dan…
Yakınlarda -100 yaşına bastıktan sonra- kaybettiğimiz Hıfzı Topuz’un anılarından “Atatürk’ün sinema oyunculuğu!..”
Hıfzı Topuz meslekte Yazı İşleri Müdürlüğü’ne kadar tırmanırken İstanbul Hukuk Fakültesini bitirmişti.
Fransa’da Yüksek Lisansa başlamıştı. (1957’de Doktorasını aldı.)
Paris-UNESCO’da uluslararası Diplomat olarak profesyonel yaşamını sürdürdü.
Çok sayıda kitabı yayınlandı.
………………..
Nişantaşı sakini olarak onun
“Bir Zamanlar Nişantaşı’nda”
kitabını keyifle okuyorum.
Kitaptan Atatürk’e -bir tür film oyunculuğu yaptırılmış olmasıyla- ilgili satırlar sunuyorum.
Tartışmalara neden olan ve FOX tarafından gösterilen son Atatürk filmi nedeniyle de bu anılar güncelleşmiş bulunuyor.
İKİNCİ FOX FİLMİ
Aslında Aras Bulut İynemli’nin oynadığı Atatürk filminin FOX’da gösterilmesinin çok öncesinde bir de “FOX çekimi” var.
Hıfzı Topuz’dan naklediyorum.
UNESCO’da yapılan bir toplantıda
Figaro’nun başyazarı Raymond Aron “büyük
devlet adamlarının medyada yaratmak istedikleri imaj” konulu bir dizi başlatmıştı.
Sinema bölümünün şefi, dostum Enrico Fulchignoni ilk konuşmasının sonunda bana bir emrivaki yaparak “Topuz, iki ay sonra Atatürk’ün medya karşısındaki tutumu üzerine bir konuşma yapacak” demiş, Aron da bu öneriyi sıcak karşılamıştı.
Kafamda bu konuyla ilgili çok malzeme vardı.
Onları derlemeye başladım.
O sırada tatile çıkıyordum.
İstanbul’da da bol malzeme bulacağıma inanıyordum.
İhsan İpekçi’nin (İsmail Cem’in babası)
1922 yıllarının sonunda Atatürk’ün filmlerini çektiğini duymuştum.
Bu benim için son derece ilginçti.
Atatürk acaba kamera karşısında nasıl bir görüntü vermeye çalışmıştı?
Karikatürist Ali Ulvi’nin evinde İhsan İpekçi’ye sordum.
O da anlattı…
FOX şirketi Atatürk’ün,
Amerikan Büyükelçisi’yle sesli
bir filmini çekmişti.
Filmi Gazi’ye ilk kez İzmir
Elhamra sinemasında ben gösterdim. Onu sağ yanda bir locaya oturttuk. Film bitince bana; “Film iyi ama ses benim sesime hiç benzemiyor” dedi.
Kendisine sesin makinede değiştiğini ve insanın çoğu zaman kendi sesini tanıyamadığını anlattım.
BENİ SANKİ ARTİST GİBİ...
Sonra da ; “Paşam, müsaade ederseniz biz de bir filminizi alalım” dedim “göreceksiniz Amerikalılarınkinden kötü olmayacak.”
Paşa; “Meclis açılınca Ankara’ya gelin de bir şeyler hazırlayın” diye cevap verdi.
Meclis açılınca ben, Nizamettin Nazif, operatör Remzi ve bir de Alman teknisyen hep birlikte Ankara’ya gittik.
Atatürk Meclis’te Nutuk söyleyecek, biz de bunu filme alacaktık.
Kameraları yerleştirdik, çekime başladık ama Paşa projektörlerden rahatsız oldu, ışıkları söndürmemizi istedi.
Makineyi durdurmak zorunda kaldık, çekim yapamadık.
Sonra Atatürk’ün bizi köşke çağırdığını haber verdiler.
Yine dördümüz Çankaya’ya gittik.
Paşa bizi kabul etti, çekimi orada yapmamızı istedi.
Köşkün terasına makineleri yerleştirdik.
Atatürk Meclis’teki elbiselerini giyip, terasa yerleştirdiğimiz kürsünün önüne geldi (arkasına siyah bir perde gerilmiş. G.C)
Ve konuşmasını okumaya başladı.
Biz de makineleri çalıştırdık.
Kısa bir süre sonra operatör Remzi bize bazı işaretler yaptı. Bu alkışlayın demekmiş. (Herhalde Genel Kurulda alkış efekti oluşturmak için. G.C)
Atatürk bizim işaretleştiğimizi görünce fena halde sinirlenerek; “eşşekler, beni artist gibi buraya çıkarmışlar alay ediyorlar. Böyle sinema olmaz” diye konuşmasını kesti.
Alman operatör Atatürk’ün ne söylediğini anlamadığı için makineyi çalıştırmaya
devam ediyordu.
Küfürler de filme alınmıştı.
Elimizde 120 metrelik bobinler vardı.
İlk bobin bitmek üzereydi.
Ben yerimden fırlayarak; “Paşam bir dakika müsaade ederseniz bobin değiştireceğiz” dedim.
Paşa yine kızdı; “Görüyorsunuz ya bunlar film çekemezler. Doğru dürüst filmleri bile yok” diye bağırdı.
Kendisine bobinlerin hep bu boy olduğunu, başka türlü film çekme imkanının olmadığını anlatmaya çalıştım.
Onun üzerine razı oldu ve nutku sonuna kadar okudu.
……………….
Ertesi gün arkadaşlar filmi
Ankara’ya getirdiler. O akşam Çankaya’da 50-60 kişilik bir davet varmış.
Paşa benim filmi oynatmamı istemiş.
Benim için büyük onurdu.
Hemen Çankaya’ya çıktım. Filmi gösterdim.
Atatürk bu kez filmi çok beğendi, bir daha göstermemi istedi. Filmi bir daha oynattık.
Ama bir süre sonra Paşa “şu filmi bir daha görelim” dedi.
Böylece o gece filmi tam üç kez oynattık.
Filmin o küfürlü bölümünü de arkadaşlar ayrı bir bobine sarıp bana yollamışlardı.
Genel sekreter Rusuhi beye yaklaşarak, bu bobini negatifiyle birlikte kendisine vermek istediğimi söyledim. Atatürk duydu.
“Nedir o? Ne oluyor?” diye sordu.
Maksadımı anlattım. “Öyleyse onları da bir görelim bakalım” dedi.
Bunun üzerine “o bobini de gösterdim.”
Atatürk çok güldü, eğlendi.
Sonra o bölümü de bir daha görmek istedi.
Yine gösterdim.
Sonra bobini negatifiyle birlikte Rusuhi
beye verdim. Film ne oldu bilemem.
Atatürk’ün bir çok defalar filmini çektim.
1933’te Yugoslav Kralı Aleksandr İstanbul’a gelmişti.
Atatürk’ün Kralla birlikte filmini aldım.
Ertesi gün filmi göstermem için beni Dolmabahçe’ye çağırttı.
“Film nasıl? İyi çıkmış mıyım” diye sordu?
“Fevkalade iyi çıkmışsınız efendim” dedim.
“Göster bakalım, film iyi değilse karışmam, görürsün” diye şaka yaptı.
Filmi gösterdim. Çok beğendi.
Beni sofraya çağırdı.
Kral o gün kendisine bir altın tabaka
(sigara tabakası G.C) hediye vermişti.
Onu bana hediye etmek istedi.
Almadım. Israr etti. Tabakayı cebime koydu.
Yemek bitti.
Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras yanıma yaklaştı; “ver bakalım şu tabakayı” dedi.
“O artık devletin malıdır.”
Tabakayı iade ettim.
BİR MİLLET UYANIYOR
Senaryosunu Nizamettin Nazif’in yazdığı“Bir Millet Uyanıyor” adlı filmin yönetmeni Muhsin Ertuğrul’du.
Atatürk’e “filmde rol alıp alamayacağı” soruldu.
Teklif edilen rol “10’uncu Yıl Nutkunu okumasıydı.”
Atatürk teklifi kabul etti.
Sonrası şöyle:
Atatürk kürsüde ve
arkasına çekilen siyah
renkli örtünün önünde nutku okumaya başlar.
Bu arada sol taraftaki kapının önünde Afet (İnan) hanım, bir milletvekili ve
Kazım Karabekir Paşa belirir.
Yüksek sesle konuşmaya başlarlar.
Atatürk’ün nevri döner.
Ve onlara şöyle seslenir; “Susunuz! Film çeviriyoruz. Salona gidiniz.”
Atatürk’ün siniri
bozulmuştur bir kere “bırakalım” der ama filmcilerin ısrarıyla devam edilir.
O sırada bahçıvanla birkaç kişi kapının yanında gülüşmeye başlamasın mı?
Atatürk bu kez gürler; “Ne o? Biz burada komedya mı oynuyoruz, yoksa bir devlet şefi gibi halka mütalaamızı mı bildiriyoruz. Bu ne terbiyesizliktir? Gülmeyiniz, çekiliniz,
yıkılınız, gidiniz.”
Sonra nutkunu tamamlar.
Ne var ki Çankaya Köşkü’nde çekilen sahneler “Bir Millet Uyanıyor’da” yer almaz.
Çünkü yönetmen Muhsin Ertuğrul ve reji asistanı Nazım Hikmet laboratuvarda yıkandıktan sonra filmi izlerken seste
sorun olduğunu fark etmişlerdir.
…………………….
Kendisinin de hoşgörü ve gülümsemeyle karşıladığı bu sinema anıları vesileyle yüce Atatürk’ümüzü yürekten sevgi, saygı ve
şükranla anıyorum.
Kısa süren hayatında gerçekleştirdikleriyle ona minnettarız.