Türkiye ve Yunanistan’dan üst düzey isimlerin görüşmekte oldukları yolunda haberler dolaşımda.
Tansiyonun düşmekte oluşu da bu fısıltıları doğruluyor.
İlk adım 90 gün süreyle araştırma yapmak için denize açılan Oruç Reis sismik araştırma gemisinin 30’uncu günde “ikmal ve onarım” gerekçesiyle Antalya’ya çekilmesiydi.
Bunu Meis Adası’ndaki “iki Yunan firkateyninin geri çekilmesi” izledi.
Gerilime voltaj ayarlaması yapıldığı düşünülürken, şu ani gelişme yeni kuşkular üretti.
“Türkiye, Sakız Adası ve dolayları için Navtex ilan etti.”
Neden?
Yoksa sular yeniden mi ısınıyordu?
Başlık “hayali” değil.
AP Avrupa Parlamentosu’nda konuşuldu.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Avrupa Parlamentosu’nda önceki gün şöyle dedi:
“Eski imparatorluklar geri gelmeye başladı. Bunlardan 3’ü Rusya, Çin ve Türkiye. Bunlar küresel ve bölgesel yaklaşımlarla eskinin büyük imparatorlukları. Bu durum, bizim için yeni bir ortam sunuyor...”
Doğrusu...
İlk duyuşta bu “Türkiye İmparatorluğu” söylemi gurur okşamıyor değil.
Beyinlerimizin ve yüreklerimizin derinlerinde uzun uykuya yatmış “büyük devlet nostaljimizi” hareketlendiriyor.
Hangi yurtsever Türk hoşlanmaz ki?
Fransa demek Macron demek değil.
Fransız halkı demek hiç değil.
Fransız sanatını, kültürünü özellikle tıp alanındaki önemli katkılarını yadsıyamayız.
Ancak...
Bazı gerçeklere de göz kapayamayız.
Şöyle ki:
......................
1 Fransa Afrika’da neredeyse 20 ülkeye hâkimdir. Diyeceksiniz ki “Ama bu ülkeler bağımsız, kendi bayrağı, marşı ve sınırları var.” Fransa hepsine “şartlı bağımsızlık” vererek sömürge metodunu değiştirmişti. Şartlı bağımsızlık bilinmeden son yüz yıl anlaşılamaz.
Tansiyon birkaç çıt düştü.
Yunanistan’la ilişkilerde “sağduyu”nun cılız da olsa ışıkları görünüyor.
24-25 Eylül’deki AB toplantısı gündeminde Türkiye’ye yaptırımlar var.
Ancak...
O tarihten önce “Yunanistan ile masaya oturulacağının” işaretleri de alınmakta.
Bu arada Oruç Reis sismik araştırma gemisinin “ikmal” ve “tamirat” gerekçesiyle Antalya’ya çekilmesi ve “Navtex”in kalkması masada diyalog ihtimaline olumlu etki yapmış olmalı.
AB’nin 24-25 Eylül toplantısından önce tansiyonun birkaç tık düşmesi, Yunanistan’la masaya oturulması “Türkiye’ye yaptırımlar” için tezgâhları gerekçesiz hale getirebilir.
Macron’un elini zayıflatır.
12 Eylül yıl dönümü bağlamında “çok önemli bulduğum” bir tarih sayfasını gün ışığına çıkarmakta fayda görüyorum.
12 Eylül darbesinin Başbakanı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekli Oramiral Bülend Ulusu’ydu.
Ama...
Ulusu, aslında B planındaki isim...
Ya “A” planı?
Anlatayım:
Hükümeti kurma görevi önce Prof. Turhan Feyzioğlu’na verilir.
Feyzioğlu, hükümete alacağı isimlerle tek tek konuşur.
CHP 97. kuruluş yıl dönümünü kutladı. Gerçekten kuruluş dilekçesinin İçişleri Bakanlığı’na veriliş tarihine göre resmi “kütük yaşı” 97’dir.
Ancak...
Bir başka yaklaşım daha var.
Şöyle ki...
ALTERNATİF TARİH
Alev Coşkun’un satırlarından özetliyorum:
CHP’nin kuruluş dilekçesinin İçişleri Bakanlığı’na verilmesinden 4 yıl sonra, CHP’nin ilk kurultayı toplandı.
Tarih 15 Ekim 1927...
Dün Korsika’da MED-7, Belçika’da NATO toplantısı daha sonraki zirveler için Yunanistan’ın “zemin kazanma çabasıydı.”
Gerçi...
NATO’da Türk ve Yunan heyetlerinin aynı çatı altında bir araya gelmiş olmaları “Diyalog başlangıcı olabilir mi?” soru işaretini çiziyordu ama...
Yunanistan bu “diyalog” izlenimini vermemek için özel gayret gösterdi.
Ayrıca...
Yunanistan’la Ege ve Akdeniz’de “sorun olduğu” söylemi ne kadar doğru?
“Sorun” sözcüğü “çözüm” sözcüğüne çağrışım yapar.
Oysa...
Dün 9 Eylül İzmir’in Kurtuluş yıldönümüydü.
Düşmana ilk kurşun İzmir’de atılmıştı.
Son kurşunlar da İzmir’de atıldı.
Ve Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlandı.
Büyük Taarruz sonrası İzmir’in kurtuluşuna uzanan süreci büyük ve sağlam Atatürkçü Sinan Meydan’ın kaleminden sunuyorum.
Yüreğine sağlık
………………
Millî Mücadele