BÜYÜK devlet adamı Charles de Gaulle, “400 çeşit peyniri olan Fransa’yı yönetmek çok zor” demişti.
Kürt sorununun demokratik çözümü için nasıl da bir “yurttan -farklı- sesler korosu” olduğunu Hürriyet’te Şükrü Küçükşahin ortaya koymuş.
İyi bir gazetecilik...
Çoğu doğulu AKP milletvekillerinin -özetle- söylemlerini okumak, “Charles de Gaulle”ün “peynir sendromunu” da aşıyor.
Fatih Metin (Bolu): Olaylar münferit; ancak bölge vatandaşı DTP’ye baskıyla değil gönül rızasıyla oy veriyor. DTP’ye yumuşak değil sert olmalıyız.
Ramazan Başak (Şanlıurfa): Kürtçe TV çok iyi oldu. Vali, kaymakam, din görevlisi vatandaş üzerinde çok etkili; ancak çoğu zaman milletvekilinden bağımsız hareket ettiklerinden ne AKP’nin ne de Başbakan’ın adı yapılan hizmetlerde zikrediliyor.
Ayşe Türkmenoğlu (Konya): Doğu-Güneydoğu milletvekilleri kendilerini ifade edemiyor. Terörist, demokrasiden korkar. İnsanlar
CUMHURBAŞKANI Gül ve Başbakan Erdoğan’ın konumları hangi ikili modelle örtüşüyor?
Türkiye siyaset tarihinde birlikte parti kuran ve aynı güce sahip iki isim var.
Celal Bayar ve Adnan Menderes.
Onlar DP kurucusu Fuat Köprülü ve Refik Koraltan ile birlikte DP’nin 4 kurucusundan ikisi, eşitler arasında birinci olanlardı.
DP 1950’de iktidara geldiğinde büyük çoğunlukla iktidar olunca şöyle bir görev dağılımı yapmışlardı:
“Cumhurbaşkanı: Celal Bayar.
Başbakan: Adnan Menderes.
2009Türkiye’sinde üç buçuk siyasi parti var: Adalet ve Kalkınma Partisi,
CHP,
MHP.
Bunlara ilave edilebilecek olan henüz “yarım” siyasi parti DTP...
DTP bölge değil kitle partisi olabilmek hedefine kitlenirse, diğer üç partinin yanı sıra ilk dört arasında yer alır.
Peki...
Toplumun eğilimlerini bu dördü karşılıyor mu?
GERİDE kalan hafta iki “iyi gazetecilik” yapıldı.
Sayfa ve oda komşum Hasan Cemal, Kuzey Irak’ta Murat Karayılan’la konuştu.
32. Gün’de eski Genelkurmay Başkanı em. Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Mehmet Ali Birand ve Rıdvan Akar’ın konuğu oldu.
Her ikisi de ilginç ve güncel açıklamalarla gündeme ağırlık koydular.
Bazı meslektaşlarımız övgülerini “kıskandık” sözcüğüyle yansıttılar.
Ben duygularımın tercümesini “Gıpta ettim” diye yapıyorum.
Yani bir tür “imrenmek...”
EBRU Şallı pilates dersleri veriyor. TV’de canlı yayında pilates yapıyor. Şallı’dan ilginç bir iddia:
“Pilatesle 70 yaşındakilerin bile boyu uzadı.”
Yerçekimi kuralı ve yıllar omurga üzerine baskı yaparak, zaman içinde boyu kısaltmakta. Oysa pilates yöntemiyle omurgaların arası yeniden açılmakta ve çok ileri yaşlarda bile bu nedenle birkaç santim uzamakta.
Şallı, köylerde bile kadınların pilates topu edindiklerini söylüyor. Hatta bir koca, eşine aldığı pilates topunu şişirtmek için benzinciye gitmiş. Benzinci her gün pilates topu şişirtmek için gelenler olduğunu söylemiş.
Bu gözlemlerini aldığı maillerden ve mektuplardan yansıtan Ebru Şallı, bir tür “sosyal sorumluluk projesi gerçekleştirmekte olduğu” kanısında.
Pilates topu satanlar Şallı’ya teşekkür mesajları ve çiçekler gönderiyorlarmış.
ÜST düzey komutanlarından biriyle telefonda konuşuyorduk.
Duyarlı bir konuydu.
Hafızama güvenemedim. Bir yanlış kelime, anlamı çok değiştirebilirdi.
“Sakıncası yoksa, bu konuşmamızı banda kaydedebilir miyim?” diye sordum.
“Elbette” cevabını verdi.
Ses kayıt cihazının düğmesine bastım, konuşmamız sürdü...
Telefonu kapattıktan sonra ses kaydını “deşifre etmek” için dinlemek istedim.
AKP’nin anayasa değişiklik paketleri her defasında patlıyor, içindekiler dökülüyor.
Birinci pakette milletvekillerinin görev süresi 4 yıla indirildi.
Meclis başkanının görev süresi ise ilk başkan için 2, ikinci başkan için 3 yıl, toplam 5 yıl olarak kaldı.
Düşünün, milletvekili görev süresi 4 yıl, o dönem için meclis başkanlığı süresi 5 yıl...
Olacak şey değil.
.....................
İkinci pakette 11. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçileceği TBMM’de kabul edilmişti.
DÜN “demokrasi mahzeni”nde bir siyaset sayfası daha açıldı. Ankara Akay Caddesi’ndeki DYP Genel Merkezi’nin zemin katı için 1980’li ilk yıllarda siyaset yasaklısı olan Süleyman Demirel, “demokrasi mahzeni” derdi.
Çünkü...
12 Eylül askeri yönetim vesayeti altında demokrasi askıya alınmıştı. Demirel’e göre “mahzene tıkılmıştı.”
Güniz Sokak’taki evi önünde sürekli olarak bekleyen birkaç askeri cip, ona adeta 12 Eylül askeri yönetiminin varlığını hatırlatırdı.
Evi ve siyaset mahzeni dediği genel merkez, ortam dinlemesine alınmıştı.
Bütün bu engelleri aşacağı ve Türkiye’ye 9. Cumhurbaşkanı seçileceği o zamanlar Demirel’in aklının köşesinden geçiyor muydu bilemem...
O yıllarda Hüsamettin Cindoruk, DYP’nin “emaneten” genel başkanıydı.