Önümüzdeki hafta salı günü ABD’de halk, Beyaz Saray’ın yeni kiracısını belirleyecek. Demokratlar da kazansa, Cumhuriyetçiler de kazansa, her hâlükârda koltuğa Joe Biden’dan başka biri oturacak. ABD seçimleri, dünya genelinde birbirine zıt iki eğilimi adeta özetler gibi: Bir yanda değişimi simgeleyenler, diğer yanda direnci temsil edenler.
ABD’deki başkanlık yarışında Demokratların adayı Kamala Harris, direnci simgeliyor. Programında, kadın hakları dışında dikkat çekici yeni bir politika yer almıyor. Zaten siyasi söylemlerinin büyük bir bölümü de Trump karşıtlığına odaklanmış durumda. Harris, Trump’ın yeniden Beyaz Saray’a dönmesine karşı bir direnç ve direniş söylemi sergiliyor; adeta “No pasarán” demek istiyor. Rakibi, sistem karşıtı, değişim ve dönüşüm talep eden Trump. Aslında Trump, Cumhuriyetçilerin koçbaşı. Direnç kalesinin kapısını kırmak için öne sürülen bu aday, güçlü destekçilere sahip. X’in sahibi Elon Musk ve gölgede kalmayı tercih eden Stephan Miller gibi isimler Trump’a destek veriyor. Musk, NASA’nın kaynaklarını SpaceX’e aktarmak ve LGBT haklarını sınırlandırmak gibi hedeflerle Trump’ı desteklerken; Stephan Miller, düzensiz göçü engellemeye yönelik politikalar geliştiren beyin takımının önemli bir üyesi. Bu isimlere, Temsilciler Meclisi Üyesi Elise Stefanik gibi isimler de eklenebilir. Harris’e destek veren şarkıcı Taylor Swift veya Microsoft’un kurucusu Bill Gates ise belirli bir politikayı değil, daha çok Trump’a karşı direnç politikasını destekliyor.
Rusya-Ukrayna savaşında da benzer bir direnç ve değişim mücadelesi yaşanıyor. Kiev yönetimi, Rusya’nın işgal girişimine karşı direnmeye çalışırken, Rusya taktiksel değişikliklerle Ukrayna’yı yenme teorisini sürdürmeye devam ediyor. Gayrisafi Yurt İçi Hasılası’nın %40’ını savunmaya harcayan Rusya, Kuzey Kore’den aldığı askeri destekle stratejik hamlelerine devam ediyor. Kuzey Kore’den 10 bin askerin Rusya’ya gönderilmesi, taktiksel anlamda fazla önem taşımıyor. Ancak, Asya’dan Avrupa’ya ilk defa asker gönderilmesi oldukça sembolik bir hamle. Bu, Çin’in hoşuna gitmese de, Rusya’nın kendisi için ‘ölmeye hazır bir müttefik’ bulduğunu gösteriyor.
Avrupa’nın iradesi
Avrupa kıtasında ise Ukrayna’ya aynı ölçüde destek sağlanamıyor. Sosyal politikaları sürdürmek, değişime direnç gösteriyor. Putin’in hedefi NATO üyeleri değil, NATO’nun kendisi. NATO’nun dağılması durumunda, Moskova, üye ülkelerle ikili ilişkiler kurmayı hedefliyor. Avrupa’nın Ukrayna’ya daha fazla destek vermesi, sosyal refah politikalarını yeniden gözden geçirme zorunluluğu doğuracağı için toplumsal ve siyasal bir dirençle karşılaşıyor. Avrupa’nın, Rusya’nın Asya’dan getirdiği askerlerin ayak izlerini silmek için yalnızca söylemde irade göstermesi yetmiyor. Gerçek bir adım atılması bekleniyor, ancak bunun için güçlü bir irade yok. Moskova da bunun farkında.
Sonuç olarak, Beyaz Saray’a eski kiracının dönmesiyle Ukrayna’daki savaşın sona erebileceği düşünülüyor. Donald Trump’ın, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’e karşı sert tutum sergileyebileceği öngörülüyor. Avrupa’nın güvenliği konusundaki direnç, Trump’ın yeniden iktidara gelmesiyle kırılabilir. 5 Kasım seçimlerinin sonucunda ya direniş ya değişim kazanacak. İlginçtir ki, liberal kanat daha direnişçi, muhafazakâr siyasiler ise daha değişimci bir tavır sergiliyor.
Sokrates, “Değişimin sırrı, tüm enerjinizi eskiyle savaşmaya değil, yeniyi inşa etmeye odaklamaktır” der. Einstein “Zekânın ölçüsü, değişme yeteneğidir”, Herakleitos ise “Değişim dışında kalıcı hiçbir şey yoktur” der. Celaleddin Rumi, daha Einstein ortada yokken, “Dün zekiydim, bu yüzden dünyayı değiştirmek istedim. Bugün bilgeyim, bu yüzden kendimi değiştiriyorum” demiş. 5 Kasım’ın sonucunda Avrupa bilgelik mi sergileyecek yoksa zeki olduğunu düşünerek yerinde saymaya devam mı edecek? Hep birlikte göreceğiz.