Yaraları saran, yürekleri ferahlatan insanlar vardır. Bu insanlardan biri de Aslı Önder... ‘Mesajınız Var’ sergisinde, Önder’in hayatının merkezine koyduğu tasavvufun izlerini yakından görebilirsiniz
KİTVAK yararına düzenlediği resim sergisiyle, ki eserler ve sözler ancak bu kadar derin bir ruhtan çıkabilirdi, sanatseverlerin yoğun ilgisiyle karşılaşan Aslı Önder’le, Sevinç Pastanesi Pazar Sohbetleri’nde bir araya geldik. Önder’in gizli bahçelerinde dolaştık, resimden tasavvufa bir çok konuda konuştuk. İyi pazarlar!
Harika bir sergi verdiniz. Memnun musunuz?
Çok teşekkür ederim. “Bir Mesajınız Var” hayallerimin ötesinde bir sergi oldu. Galeri, ilk kez böyle bir ilgiyle karşılaştıklarını söyledi. 2 hafta içinde pek çok izleyiciyle buluştu. Sergi için 49 tane eser üretmiştim. Tamamı satıldı ama bu sergide bundan çok daha öte bir duygu yaşadım. Benim tipitoş kızlarımın, hiç tanımadığım kalplere dokunduğuna şahit oldum. Sergi biteli 3 ay oldu ama galeriyi hala arayıp tablo almak isteyen, gelecek sergimin ne zaman olacağını soran ve benimle tanışmak isteyen sanatseverler var.
Ressam olmadan önce eğitiminiz, hayat yolundaki tercihiniz hangi yöndeydi?
Ortaokul yıllarımda gözlerimi kapattığımda, kendimi resim yaparken hayal ediyordum. Okula walkmansiz ve fotoğraf makinem olmadan gitmezdim. Sanırım daha o yıllarda benim için neyin önemli olduğu aslında belliymiş. Güzel sanatlar bölümüne gitmeyi çok istememe rağmen, 9 Eylül’ün fiziksel koşullarındaki yetersizlik ve en az güzel sanatlar kadar yabancı dillere olan merakım, benim eğitimdeki tercihimde belirleyici oldu. Bilkent Üniversitesi, Fransızca ve İngilizce Mütercim-Tercümanlık bölümünü okudum. Bu bölüm şu an yaptıklarımla ilgisiz görünse de, aralarında müthiş bir bağ olduğunu düşünüyorum.
‘Buraya ait değilsin’
Resim yapma serüvenine nasıl başladınız, nasıl ilerlediniz?
Ortaokul ve lise yıllarında karakalemle duygularımı eskizlerdim. Üniversite yılları sonrasında Amerika’da Pazarlama eğitimi aldım. İzmir’e geri geldim. 2 yıl özel bir sektörde ihracat sorumlusu olarak çalıştım. Bu dönemde kendimi yeniden şiirler ve yazılar yazar, bir şeyler çizerken buldum. İçimde çok güçlü bir his çalıştığım yere ait olmadığımı haykırıyordu. Ben de o sesi dinledim. İşten ayrıldım. Sonrasında önce İzmir, sonra İstanbul’da çeşitli atölyelerde çalıştım. Atölyelerde verilen kopyaları değil, kalbimin bana fısıldadıklarını yapıyordum... Bir süre sonra kendi atölyemi kurdum.
İlk kişisel sergi
2012 yılında İstanbul’dan İzmir’e geri taşındıktan sonra Serdar Leblebici atölyesine başladım. 2013’de ise kendi atölyemi bu kez İzmir’de açtım. 2014’ün Mayıs ayında Serdar Leblebici atölyesi olarak Paris’te bir sergi açtık. 2015 yılında Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Büyükerşen’in davetlisi olarak “Küçük şeyler” sergisine katıldım. 2016 Mayıs ayında Uluslararası İzmir Sanat Bienali’ne katılma hakkı kazandım. 2017 yılında Türkiye çapında değişik ülke leri dolaşan ‘Küçük Şeyler’ adlı sergiyle eserlerim Paris‘te sergilendi. 2018 Şubat’ta ise İzmir GT Art‘ta ‘Bir Mesajınız Var’ adlı ilk kişisel sergim gerçekleşti.
Yardım amaçlı bir sergi oldu. Bize biraz bundan bahsedebilir misiniz?
5 yıldır İcra Komitesi’nde olduğum KİTVAK’la gönül bağımız olduğu için emeğimi buraya bağışlamak istedim. Buradan elde edilen gelirin büyük bir bölümü KiTVAK’ın ‘Askıda Oda! projesi fonuna aktarıldı. ‘Verme’nin, elindekileri paylaşmanın, bir insanı en çok çoğaltan şey olduğuna inanıyorum. Bu bağışla yaşama bakışımı da bir nevi anlatmış oldum.
Tasavvufa olan ilginiz nasıl başladı?
Annem, babam ve aile büyüklerim çok inançlı insanlardır. En zor durumlarda bile sakinliklerini korur, “Evvel Allah” derler... Lisedeyken de birgün TRT1’de, Cemalnur Sargut’un bir programına denk geldim. Öyle bir Allah sevgisi vardı ki, ”Allah” derken bütün hücreleri de sanki O’nun adını zikrediyordu. Bu beni çok etkiledi. Kayıtsız şartsız güven duygusuyla, O’ndan gelecek her şeye başım üstüne diyorsunuz. Bu duygu bile insana, “Sadece bunu yaşamak için bu dünyaya gelmişim” dedirtiyor... Çok şükür.
O an gelen duygular
Peki, bu felsefe hayatınıza ve sanatınıza ne şekilde yansıyor?
Tasavvuf hem hayatımın hem de sanatımın merkezinde. Çünkü atölyemde resim yaparken ‘ben’ diye birşey yok sadece ‘O’ var. Ben hiçbir tabloya çizerek ve planlayarak başlamıyorum. Boyalar, fırçalar, tuval ve o an yüreğime gelen duygular... Allah bana bu duyguları yaşatmasa ben nasıl bu dev tabloları yapar, bu şiirleri yazabilirim. Altına imza atarken bile elim titriyor. Ben her şeyi O’ndan bilirim. O istemese ‘ol demese’ bir yaprak dahi düşmez yere... Tablolardan bakan her gözde, şiirlerdeki her sözde O’nun izi var.
Çok sakin bir yapınız var. Hareketli bir hayatınız da var. Dengeyi nasıl koruyorsunuz?
Duygusal, kırılgan, biraz da melankolik bir yapım var. Bu yapım da, küçük yaşlarımdan itibaren beni kendi iç dünyama dönmeye ve yaşadıklarımı sorgulamaya, en sonunda da tasavvufa götürdü. Kendimle buluştuğum anlarda kaybolan zaman ve sonrasında akan şiir, yazı ve resimler bugünkü kimliğimi oluşturdu. İşte bu yüzden bazen bir oda dolusu insan verseler ben yine de yanlızlığım derim. Çünkü o benim kendime kaçışım. Özgürlüğüm.
‘Tablolara, notlar şiirler yazıyorum’
Şiirleriniz var... Kitap çıkarmayı düşünür müsünüz?
Tablolarımda anlatıma öyle çok önem veriyorum ki bazen çizdiklerim yetersiz kalıyor gibi hissediyorum ve üzerine yazılar yazarak anlamını vurgulamak istiyorum. Bu his de beni, üretim sürecinde tablolarıma şiirler, küçük notlar yazmaya götürdü. Bu yüzden ileride “Tablolarıma Şiirler” adlı bir kitap çıkarmak çok isterim.
Ayrıca mutfağa girip elimdeki malzemelerden ortaya çıkan tariflerimi bir kitapta toplama fikrim var. Hele ki en sevdiğim öğün olan kahvaltılarımı... O kitabın ismi bile belli... ”Kahvaltının Mutlulukla Bir İlgisi Var.”
Hayat felsefeniz nedir?
Hayat felsefem sorular üzerinden gider. Kendime notlarım var mesela... Kendin ol!, herkes ne yapıyorsa sen başka bir şey yap!, bugün kimin gülümseme sebebi oldun? Ne yaparsan yap aşk ile yap ama unutma herşey geçer, çünkü hayatta hiçbir şey kalıcı değil. Ne sevinçler, ne üzüntüler, ne başarılar ne de başarısızlıklar... O yüzden hiç birine tutunma, sen de yaşamla birlikte ak!
Aslı dendiğinde akla ne gelsin istersiniz?
“İyi bir insandı. Yaşama bakış açısı ve sahip olduğu değerlerle iz bıraktı” denmesini isterim.
Sevinç Pastanesi lezzetleri hakkında ne söylemek istersiniz?
Sevinç Pastanesi benim için bir klasiktir. Özellikle pavlovası yıllardır ailemizin vazgeçilmez doğum günü pastasıdır. Hafif, lezzetli ve kaliteli malzeme kullandıkları için ürünlerini gönül rahatlığıyla tüketiyorum.