Türkiye’nin son yıllarda iyiden iyiye kurumsallaşan, aynı yöntemi izleyen tüm iktidarları, ülkeleri kıskandıracak kadar başarılı uyguladığı bir geleneği var:
Farklı bir gerçeklik inşası.
Bin yıldır sivil toplumda çalışan insanlar rutin bir toplantı için, kapısı açık bir salonda, bütün otelin gözü önünde bir araya mı geldi, sistem işlemeye başlıyor:
“Ajanlar toplantı halinde basıldı. O otelin gizli bölümleri var...”
Yüzlerce akademisyen bildiriye mi imza attı:
“PKK emir verdi, Bese Hozat’ın talimatları doğrultusunda metinler hazırlandı. Oyun büyük...”
Doktorlar, bir askeri operasyonu yanlış bulduklarını mı söyledi:
“Vatan hainleri, talimat aldılar, kanı dökülesiceler...”
Uzayıp giden, birbirinin tekrarı olaylar.
Gizli tanıklar, kimin yazdığı belirsiz bilgi fişleri, sadece farklı görüşleri susturmaya dayalı, kanıt değeri olmayan soyut iddialar.
İlk duruşmada tahliye edilmişler, suçlamalar bir bir çürütülmüş, önemli değil.
O söylem orada dört bir koldan işlenip, tüketiliyor.
***
Bu garip, “Aslında işin aslı öyle değil” tavrının bir başarılı örneğini, çalışma koşullarının iyileştirilmesini isteyen işçilerde yaşadık.
3. havalimanı işçilerinin talepleri basit ve anlaşılır:
“Maaşların bir bölümünü elden ödeyen bazı taşeron firmaların uygulamaya son vermesi, ulaşım imkânlarının gözden geçirilmesi, servis hakkı, temiz yemek hakkı, yatakhanedeki tahtakuruları, iş güvenliği...”
Liste benzer taleplerle uzuyor.
3 kilometrelik bir alanı, çamur içinde, yağmur altında yürüyerek aşmak zorunda kalan işçilerin haklı isyanıyla başlıyor olaylar.
Gece boyu taleplerin kabulü konusunda müzakereler yapılıyor, sendika aracı olmaya çalışıyor ve sonuçta jandarma işçilere müdahale ediyor.
***
Söylem, tam o sırada önce sorularla devreye giriyor:
“Eylemi yapanlar işçiler değil. Neden havalimanının bitimine bu kadar az kalmışken eylem yaptılar? Neden vekiller devreye girdi? Kim kışkırttı?”
Oysa itirazlar yeni değil.
30 Ocak’ta yüzlerce işçi, zorunlu fazla mesaiye karşı eylem yapıyor misal.
2 Şubat’ta yüzlercesi çalışma koşullarını protesto ediyor.
13 Şubat’ta yüzlercesi protesto eylemi yapıyor.
9 Mart’ta taşeronların ücret ödemediği işçiler eylem gerçekleştiriyor.
Öncesinde de sonrasında da hem bireysel protestolar hem toplu eylemler yapılıyor.
Neredeyse şehir büyüklüğünde, resmi açıklamaya göre 27 işçinin can verdiği bir şantiyeden bahsediyoruz.
***
Binlerce işçinin katıldığı protestolar sonrası gözaltına alınan 405 işçiden 24’ü tutuklandı.
Gerekçe; kamu malına zarar verme, iş ve çalışma hürriyetinin iptali, görevi yaptırmamak için direnme.
Gerçeklik inşasının hemen ardından gelen tutuklamalar.
Peki, sonrasında işveren firmanın kabul ettiği talepler:
“Servisler optimize edildi, yatakhanelerde tahtakurusuna karşı sık ilaçlama yapılacak, servis bekleme alanlarının üzeri kapatılacak, yemek kaliteleri zenginleştirildi, temizliğe ilişkin hemen aksiyon alındı, ödemeleri düzenlemeyen taşeronlarla sözleşmeler feshedilecek...”
İşçiler neyi gündeme getirdiyse o alanlarda sorun vardı.
Ama hak arama yine terörizmle eş kılındı.
Ve cezaevinde 8 ayrı bölüme konulan işçiler haklı bulundukları itirazları nedeniyle hâlâ yatıyor.
O esnada bir başka kentteki bir işçi yaşadıklarıyla baş edemeyerek hayatına son veriyor.
Ve tahtakuruları, güvencesizlik, açlık gibi ölüm bile provokatif sayılıyor.