Ortadoğu kaynıyor. Mısır darbesi, Suriye krizi, Irak’ta mezhep savaşı, Lübnan’da çatışma riski.
Mısır’da çok ciddi bir kırılma yaşayan Arap Baharı, Tunus’ta kriz ortaya çıkarsa, uzun bir duraklama sürecine girecek.
Tüm bu olumsuz gelişmeler içinde, Türkiye dış politikası “çıkmaz”da.
Gerek Mısır darbesiyle bozulan Mısır-Türkiye ilişkileri, gerekse de, Suriye krizinde Obama-Putin ekseninde oluşan diplomatik süreçte Türkiye’nin masanın dışında kalması, dış politikamızın yeni bir vizyon ve “reset” gerekliliğini ortaya koydu.
Artık bir an durup, dış politika vizyonu ve stratejisi üzerine düşünmeliyiz.
Çözüm süreci ve ABD-İran ilişkileri
Bu bağlamda, Ortadoğu’daki dengeleri değiştirebilecek iki önemli gelişme üzerinde durmalıyız. İki gelişme de, “oyun değiştirici” (game changer) nitelikteler.
Birinci gelişme, Kürt sorununda yaşadığımız “Çözüm Süreci”; İkincisiyse, İran’nın yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’den arka arkaya gelen sürpriz girişimlerle ortaya çıkan, Obama-Ruhani konuşması ve 1979’dan bugüne ilk defa olabilecek ABD-İran ilişkilerinde diplomasi olasılığı.
Çözüm süreci, Türkiye demokrasinin güçlenmesi anlamına geldiği kadar, “Türkiye-Kürtler arasında işbirliği ve beraber hareket etme”ye dayalı olarak, hem yeni bir “güvenlik modeli”ni, hem de Türkiye-Ortadoğu ilişkilerinde yeni bir boyutu ortaya çıkartıyor.
Türkiye (Türkiye içindeki, Irak’taki ve Suriye’deki) Kürtler işbirliği, Ortadoğu dengelerini değiştirecek bir “oyun değiştirici” olma potansiyeli taşıyor. Kürtler artık Ortadoğu’nun dikkate alınması gereken bir “aktörü” ve Türkiye’yle işbirliği ve beraber hareket etmeyle de aktör konumlarını daha da güçlendirebilecekler.
Çözüm süreci, Türkiye dış politikasının yeni vizyon ve yeniden stratejik etkinlik kazanmasına önemli katkı verebilecek bir gelişme.
Ortadoğu’daki dengeleri çözüm sürecinden daha fazla etkileyecek, ama gerçekleşmesi de bir o kadar zor olan gelişme, ABD-İran arasında diplomatik ilişkilerin ortaya çıkma olasılığıdır.
ABD-İran ilişkilerinde değişim, Ortadoğu’da ve bölge siyasetinde, hiç kuşku yok, “oyun değiştirici” niteliktedir ve Suriye krizini, İsrail-Filistin sorununu, Arap Baharı sürecini olumlu yönde etkileyecektir.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani’den, seçildiğinden beri, İran-Batı, İran-İsrail ve İran-ABD ilişkilerine dönük sürpriz ve kritik girişimler izliyoruz.
Aslı Aydıntaşbaş (23 Eylül), bu gelişmelerin Ruhani’yle, “Tahran Glasnost yaşıyor” izlenimini yarattığını söylüyor. Haklı da.
BM Genel Kurulu’nun en ilgi çeken ismi de, bu açılımlarıyla, Ruhani oluyor. Genel Kurul’da, ikili görüşme olmasa bile, Obama’yla Ruhani el sıkışacaklar.
ABD-İran ilişkilerinde olumlu gelişmeler, şüphesiz Türkiye’yi olumlu etkileyecek. Türkiye, bunun farkında. Genel Kurul’da bulunan Cumhurbaşkanı Gül, bu yönde gelişmeler olacağının ipuçlarını veriyor.
Çözüm süreci ve ABD-İran ilişkileri: Ortadoğu siyasetini değiştirecek iki “oyun değiştirici” gelişme.
Türkiye, dış politikasını, aktif ve yapıcı olma niteliklerini tutarak, bu gelişmeler temelinde yeniden kurmalı; Mısır ve Suriye üzerine aşırı odaklanmayı bırakıp, dış politika istikametini Tahran’a, Tel Aviv’e, Washington’a ve Brüksel’e döndürmeli; İran, İsrail, ABD ve AB ile ilişkilerini, yüzünü tekrardan Batı’ya dönerek, canlandırmalı.
Davutoğlu’nun yıllar önce yaptığı doğru saptama gibi, “Türkiye’nin Batı’da ayağını ne kadar sağlam basıyorsa, Doğu’ya açılımı da o kadar geniş mesafeli olacaktır”.
New York’ta, Türkiye ve Yunanistan dışişleri bakanları arasında, Kuzey ve Güney Kıbrıs’ı da içeren, Kıbrıs sorununa çözüm için “dörtlü çapraz görüşmelerin yapılması” kararı alındı. Umarız, bu hamle, Türkiye dış politikasında yeni vizyon ve strateji yaratma sürecinin de bir ayağı olur.