Geçen cumartesi (14 Eylül), Türkiye’nin kutuplaşması üzerine çıkan yazımda, ODTÜ’de yaşanan olayla başlayan “başörtüsü-cemaat” tartışmasına gönderimle şöyle demiştim: “Ben, ODTÜ’lüyüm. Hala ODTÜ kimliğim ağır basar. Ama, ODTÜ’de, başörtülü kızlara yapılanları kabul edemiyorum. Hiçbir gerekçe, yapılanları açıklayamaz. Buna karşın, ODTÜ’nün faşist olduğu saptaması da doğru değil. Tek bir ODTÜ yok; ne dün, ne bugün.”
ODTÜ’lü emekli ya da çalışan profesörlerden bir sürü eleştiriler aldım. ODTÜ’lülüğümü sorgulayan, hatta “Fuat Keyman zaten çözüm sürecine Akil İnsan olarak katkı vermemiş miydi” türü akıl yürüten.
ODTÜ’lü olmak önemlidir. Hatta, özeldir ve farklıdır da.
Ben 1980 askeri darbesi öncesi ve sonrası ODTÜ’de okudum.
Asistan olarak ODTÜ’de çalıştım.
Arkadaşlarımın, genç yaşlarında öldürülüşlerini, hapse düşmelerini, işkence görmelerini yaşadım.
Hocalarımın askeri darbenin kurdurttuğu YÖK tarafından işten atılışlarına şahit oldum.
1980 askeri darbesi ve kurumları ODTÜ’ye saldırıyor, gencecik insanları öldürüyor, hapse atıyor ya da insanları işlerinden kovuyordu.
Eğer yurtdışına eğitimim için gitmeseydim, asistanlık görevime o zamanki bölüm başkanı son verecekti. Hiç unutmam, tebessümlü bir yüz ifadesiyle, beni işten atacağını söylemişti.
Buna karşın, yurtdışına gittiğim zaman, ODTÜ’den aldığım eğitimin ne kadar güçlü ve önemli olduğunu gördüm. Aldığım derslerdeki çoğu okumaları, ODTÜ’deki eğitimimde yapmıştım. ODTÜ’nün zor ama çok değerli bir eğitim kurumu olduğunu, yurtdışında anlamıştım.
ODTÜ’lü olmak, ODTÜ kimliği, kendi deneyimimde, bir tarafta darbelere ve baskılara karşı çıkmak, ilericilik, demokratlık; diğer taraftan da, iyi eğitim ve gelişmiş insan sermayesiydi.
Akademik ve değerler temelinde bana en büyük katkıyı, ODTÜ’deki genç yaşında kaybettiğimiz Prof. Muharrem Tünay hocam vermiştir. Hala onun anısını içimde taşırım. O, benim kafamda, örnek aldığım bir ODTÜ’lüydü: İlerici, bilgili, demokrat, katkı verici, açık görüşlü. Ondan çok şey öğrenmiştim ama görüşlerimiz farklıydı. O, böyle olmasının daha iyi olduğunu hep bana söylerdi, hem de zamanının çoğunu bana harcarken.
Bugünkü ODTÜ Rektörü Ahmet Acar hocayı, öğrenciliğimden beri tanırım. Acar hocayı çok beğeniyorum ve takdir ediyorum. Onu, her televizyonda seyredişimde gördüğüm tavrı, hali, kendinden eminliği, konulara yaklaşımı, demokrat ve çözüm bulucu konuşma tarzı, bilgisi; benim için, ODTÜ farkını ortaya koyan nitelikte.
ODTÜ öğrencilerinin çoğu da, farklılıklarını, bilgilerini, gelişmiş insan sermayelerini hemen ortaya koyarlar. Benim, bir akademisyen olarak, ODTÜ’de verdiğim konferanslarda ya da katıldığım toplantılarda algım hep bu yönde olmuştur.
ODTÜ’nün Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden biri olması, dünya sıralamasında önlerde yer alması boşa değildir. Yılların birikimi içinde ürettiği kimlik ve fark, bu başarıyı yaratmıştır.
Benim kafamdaki ve yaşadığım ODTÜ’lü olmak ya da ODTÜ kimliği böyle bir şeydir. Asla faşist, ırkçı, dışlayıcı olmamıştır, olamaz da.
Ama: Dün askerden medet ummak, bugünse tepkici olmak, içine kapanmak “sadece ben doğruyum” demek; çözüm sürecine karşı olmak; Akil İnsanlar çalışması gibi ve benzer etkinliklere kategorik olarak olumsuz bakmak; farklı olanı dışlamak; insanlara önyargıyla yaklaşmak; kendi yaşam tarzını birlikte yaşamanın önüne koymak, ideolojiyi vizyona, fikri bilgiye tercih etmek; benim anladığım ve yaşadığım biçimde, ODTÜ’lülük değildir, olmamalıdır da.
Belki benimkisi geçmişe özlem. Öyle bir ODTÜ’lülük tarihte kaldı.
Belki de bugünün tepkici, ulusalcı bakışı ODTÜ kimliğine hakim olan.
Ben, bildiğim ODTÜ değerleriyle, ODTÜ’yü desteklemeye ve ODTÜ’lü olmaya devam edeceğim.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024