1990’lar, yolsuzluğun, banka boşaltmaların, siyaset-banka-mafya ilişkilerinin çok ciddi boyutlara ulaştığı bir dönemdi.
Türkiye’nin üzerine karanlık bulutlar çökmüş, ekonomik ve siyasal istikrarsızlık taşınamaz boyutlara gelmişti.
İlk önce, 1994 krizi geldi. Arkasından, 2001 yılında, 19 Şubat’ta ekonomi çöktü.
2001 ekonomik krizi, yolsuzluğun tepe noktasına vardığı “kötü yönetim krizi”ydi.
3 Kasım 2002 Genel Seçim sonuçları, Türkiye halkının yolsuzluk hakkında ne düşündüğünü ortaya çıkardı: 1999-2002 Meclisi’nin koalisyon ortağı üç partisi ve iki muhalefet partisi, hepsi, hezimete uğradılar.
Yeni kurulmuş AK Parti çoğunluk hükümetini kurdu, CHP ana muhalefet partisi oldu.
Başta AK Parti ve CHP, ana hedeflerinin başına, yolsuzluğa karşı mücadeleyi koydular.
On bir yıl sonra bugün, Türkiye, yine siyasi deprem niteliğinde ve siyasi taşları yerinden oynatacak büyük bir yolsuzluk soruşturmasıyla karşı karşıya.
1990’lar ve Eski Türkiye karşımızda: İnanılmaz ölçeklerde yolsuzluk iddiaları, bakanlar, oğulları, iş insanları, banka genel müdürleri, ayakkabı kutularında paralar, altınlar, arsalar, fotoğraflar, telefon konuşmaları...
Yeni Türkiye içinde, AK Parti yönetiminde, yolsuzluklar ve Eski Türkiye devam ediyor.
Çok üzücü, kabul edilemez.
Niye?
Türkiye; Uluslararası Şeffaflık Derneği Yolsuzluk Endeksi’nde 4.2 skorla, “ciddi yolsuzluk sorunu olan ülke” ; Özgürlükler Evi Demokrasi Endeksi’nde, “7 puan üzerinden 3 puan” alarak, “sınırlı özgürlüğe sahip demokrasi” olarak niteleniyor ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Basın Özgürlüğü Endeksi’nde de, 179 ülke içinde 154. sırada yer alıyor.
“Yolsuzluğa Karşı Mücadele”, “Demokrasi” ve “Basın Özgürlüğü” endekslerinde, AK Parti hükümetinin performansı iyi değil.
Bu endeksler, şu gerçeği de gösteriyor:
2002-2007 arası, AB’yle bütünleşmenin derinleştiği; “hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi” anlamına gelen “Kopenhag siyasi kriterleri” temelinde “idari ve demokratik reformların” yapıldığı bir dönemdi. Demokrasi ve yolsuzlukla mücadele endeksleri, bu dönemde, sınırlı ama olumlu adımların atıldığını gösteriyor.
Buna karşın, özellikle 2011’den itibaren, AB’yle ilişkileri duran ve Kopenhag siyasi kriterlerinden ve reform sürecinden uzaklaşan Türkiye’nin, demokrasi performansı zayıflıyor, buna karşın, yolsuzluk sorunu güçleniyor.
AB çıpasından ve Kopenhag siyasi kriterlerinden kopma, Ankara kriterlerine yönelme, böylece, reform sürecinden uzaklaşma, yolsuzluk için uygun ortamı ortaya çıkartıyor. Bu, AK Parti’nin en büyük hatası oldu.
Bugün yaşadığımız ve Eski Türkiye’nin devam ettiğini simgeleyen yolsuzluk krizi, aslında, yaşadığımız sınırlı demokrasinin bir sonucu.
Demokrasinin pekişmesini istemek yerine, güç ve iktidarı tek merkezde yoğunlaştırma çabası, farklı düşüncelerle ilişkileri bitirmek, Türkiye’yi iktidar savaşlarına iterken, diğer taraftan da yolsuzluk girdabına savurdu.
Askeri vesayetin bitmesi, yolsuzluğun bitmesi, demokrasinin ileri gitmesi anlamına gelmedi.
“Yeni Türkiye” söylemi, demokratik ve adaletli Türkiye anlamına gelmiyor: Aksine, Başbakan Erdoğan/AK Parti-Gülen Hizmet Hareketi arasındaki iktidar mücadelesine indirgeniyor.
Türkiye siyasi tarihi, Türkiye halkının yolsuzluk yapanı affetmediğini gösterir: 2002 seçimleri, bunun en açık örneğidir.
Hükümetin yolsuzluk sorununun üstüne gitmesi, Bakanların hızla istifa etmesi ve geçmişten ders alınması, en doğru manevra olur.
Bu yaşananları, hak etmiyoruz.