2. Dünya Savaşı’ndan sonra, dünyanın ABD sarmalına girdiği, onun da elindeki bu imkânı tepe tepe kullandığı ve hepsinden önemlisi, kendisini ‘la yüs’el’ sorulamaz-mesul olmaz gördüğü bir gerçektir.
Dünyanın jandarmalığına soyunan ABD, savaştan galip çıkmanın pervasızlığıyla, köpeksiz gördüğü dünyada değneksiz dolaşmaktadır. Bu cümleden olarak, koskoca Amerika kıtasını arka bahçesi ilan ederek, kimsenin burnunu sokmasına müsaade etmedi.
Ama kendisinin dünyada burnunu sokmadığı ve karıştırmadığı yer kalmadı.
NATO’yu ABD ordusu gibi, IMF’yi ve Dünya Bankası’nı kendi milli kurumları, doları da bir ticari araç-meta olarak değil, ülkeleri hizaya getirmek için kırbaç (!) olarak görüp, kullanıyor.
Kurtuluşu (!) ABD’ye teslim olmakta gören onca devlet yanında, yalnızca, Küba direndi.
Son yıllarda da petrol ülkesi olan Venezuela direniyor. Daha doğru ifadeyle, direnmek istiyor. Önceki başkan Hugo Chavez de teslim olmak istememişti, lakin bedelini ağır ödedi.
Şimdiki başkan Maduro da ABD’ye eyvallah etmeyeceğini ilan etti. ABD bu ülkeyi önce ekonomik yönden felç etti, ardından da seçilmiş başkan Maduro’yu tanımadığını açıkladı.
Ne hazin bir tecellidir ki dünyanın birçok demokratik ülkesi bu denli bir demokrasi katline evet derken, totaliter sayılabilecek bir kısım ülke de hayır dedi. Çoğu ise, seyirci kalmakla yetindi.
Darbelere karşı olduğunu her fırsatta dile getiren Türkiye Cumhurbaşkanı, Maduro’yu telefonla arayarak, dik durması gerektiğini ve Türkiye’nin yanlarında olduğu mesajını verdi.
ABD aynısını daha evvel Mısır’da yapmış, yüzde 52 oyla seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’yi indirerek, onun yerine getirdiği Sisi’yi devlet başkanı olarak tanımıştı.
Belli ki Batı ve ABD için demokrasi yalnızca bahaneden ibarettir. Öyle ya, Trump’ın Suudi sarayında kılıç dansı yaptığı liderlerin, hangisinin ülkesinde demokrasi var?
Demokrasi havarisi kesilen ABD, demokrasiyi katlederek yaptığı darbelerle çok tehlikeli bir oyun oynuyor. Bakınız, Venezuela’da meclis başkanını başkan olarak tanıdığını ve tanınması gerektiğini dünyaya ilan etti.
ABD, ambargo altındaki ülkenin petrol şirketlerine de yaptırım karar aldı.
Trump, aba altından sopa göstererek, Türkiye’ye de aynı şeyleri söyledi. Kürtlere (YPG) dokunursanız ekonominizi mahvederiz dedi. Bunu neyle yapacak? Elbette ki elinde bulundurduğu uluslararası mali sistemle; dolarla, IMF ile, Dünya Bankası ile vb.
Bakınız, ABD’nin arka bahçesi konumundaki Almanya bile (Merkel) tek yanlı çalışan uluslararası sistemin bu şekilde sürdürülemeyeceğini ve bir an önce reform yapılması gerektiğini söyledi.
Sayın Erdoğan da “Dünya beşten büyüktür!” diye haykırırken aynı gerçeğin üstünü çiziyordu. Lakin ülkelerin uluslararası sisteme olan mahkûmiyetleri hepsinin elini kolunu bağlıyor ve mağdur oldukları bu gerçeği dillendiremiyorlar.
Dillendirebilen de ancak Merkel gibi siyasi hayatı bittikten sonra ifade edebiliyor.
Yeni bir dünyanın kuruluş formülü bir an önce bulunup tatbik mevkiine konulmalıdır. Zira eski dünyanın duvara toslaması ve o toslamayla birlikte alev topuna dönmesi işten bile değildir.