Seçkin Selvi’nin adını ilk kez 20’li yaşlarımın başlarında duydum. Hayatıma büyük katkı yapan yazarların başında gelen Simone de Beauvoir’ın “Bir Genç Kızın Anıları” isimli kitabı sayesinde. Genç kız olmakla başa çıkmaya çalışırken hediye gibi gelmişti bu kitap bana. O kadar güzel bir dili vardı ki, sadece anlattıklarına değil dilin lezzetine de kapılıp gidiyordum her satırda. Çevirmeni Seçkin Selvi’ydi. Sonraki yıllarda Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık”ı başta olmak üzere çok sayıda çevirisini okudum. Türkçenin başına gelen en iyi şeylerden biri olan Seçkin Selvi, kitaplarla kurduğum ilişkide sağlam bir dil köprüsü oldu.
30’lu yaşlarımın başında bu kez tiyatro eleştirmeni olarak karşıma çıktı. Milliyet Sanat dergisinde. Ben sanat gazeteciliğinin heyecanıyla ayakları yerden kesilmiş genç bir muhabirdim dergide. O ise 20 yılıdır tiyatro eleştirileri yazıyordu Milliyet Sanat’a. Editör olduğumda kendisiyle tanışma şansını yakaladım.
Tek bir virgülüne dahi dokunmadığım dört başı mamur eleştirilere imza atıyordu. Editörüydüm ama ben aslında Seçkin Selvi’ye hiç editörlük yapmadım.
Ve şimdi 50’li yaşlarımın başındayım. 30 yıldır hayatımda olan bu şahane kadın, 42 yıldır Milliyet Sanat’a yazmaya devam ediyor. Seçin Selvi gördüğüm en çalışkan yazarlardan biri oldu hep. Yazılarını tek bir gün geciktirdiğini hatırlamam. Dergi için yaptığımız telefon görüşmelerinde gelişen dostluğumuz benim için çok kıymetlidir. “Şekerim” diye hitap eden o dumanlı sesiyle her zaman zarif her zaman samimi her zaman candan…
Hiç vazgeçmemek
Geçtiğimiz ay Doğan Kitap’tan Zeynep Miraç imzalı “Seçkin- Ödünsüz Bir Yaşam” isimli biyografisi çıktı Seçkin Selvi’nin. Yıllardır kitap çevirileri ve tiyatro eleştirileriyle yazının sahnesinde hayranlıkla izlediğim bir yazarın sahne arkasındaki hayatına tanıklık ettim kitapta, o ödünsüz, muazzam yaşamına, elinde 65 yıldır dimdik tuttuğu kaleminin hikâyesine.
Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ni bitiriyor Seçkin Selvi. Sekiz yaşındayken tiyatroyla tanışıyor. Küçük Tiyatro’da Ahmet Kutsi Tecer’in “Köşebaşı” adlı oyunuyla. Okul yıllarında Devlet Tiyatroları’nda ve Devlet Operası’nda sergilenen tüm eserleri seyrediyor. Hayat koşullarının genç yaşta yüzünü gösterdiği sertlik nedeniyle erken yaşta çalışmaya başladığından üniversite eğitimini yarım bırakıyor. İlk çevirisi Sahne Z için yaptığı William Saroyan’ın “Hello Out There” adlı oyunu. “Merhaba Dışarıdaki” adıyla bir gecede bitiriyor çeviriyi. Yeni Gün gazetesinde dış politika çevirileri yapıyor. Genç yaşta gerçekleşen ilk evillik ve dünyaya gelen ilk çocuğu Turgay. Ardından iki evlilik ve üç çocuk. Günay Akarsu ve Tanju Cılızoğlu ile birlikte çıkarttıkları Tiyatro70 dergisi. Tiyatro eleştirileri. Geçimini sağlamak için çeşitli şirketlerde yaptığı çevirmenlikler. Bir Lenin çevirisi nedeniyle girdiği hapishane yılları. Sonra yine çeviri, yine eleştiri, yine üretmek, ara vermeksizin üretmek. Direnmek. Hiç vazgeçmemek.
Kadına ad olmuş
Kitaba verilen ad boşuna değil. Ödünsüz bir yaşam sürmüş bugün 84 yaşında olan Seçkin Selvi. Hiç öyle kolay bir hayatı olmamış. Hayat onu sık sık yokluklarla, kayıplarla sınamış. Eşini kaybedip üç çocukla yapayalnız da kalmış, iki evladının üstüne toprak atmak zorunda da. Hep kendine yaslamış sırtını. Her kendine yaslanan gibi dimdik durmuş. Eğmemiş, bükmemiş başını. Ne hayata ne zorluklarına. Acının en kallavisine kafa tutarken, yaşama sevincinin çağrısına hiç dönmemiş sırtını. Acının acılaştırdığı insanlardan olmamış. Sobada yakmak için manav kasalarını sırtına yükleyip taşırken de, emekleri karşılık görmezken de kaybetmemiş umudunu. Edebiyat çevirilerinde nasıl titizse sıkıcı şirket çevirilerinde de aynı titizliği göstermiş. Çalışkan sıfatını parlak taşlı bir yaka iğnesi gibi taşımış. Edebiyata, tiyatro tarihine yaptığı katkıları aralıksız sürdürmüş. Adsız kadınların ülkesi Türkiye’de kadına ad olmuş.
İyi ki varsınız Seçkin Hanım. İyi ki tanımışım sizi. İyi ki sizin muazzam çeviriler yaptığınız Türkçenin konuşulduğu bir ülkeye doğmuşum.
İyi bir biyografi kitabı, hayatı ve insanı anlamak için çok kuvvetli bir kaynaktır.“Seçkin-Ödünsüz Bir Yaşam” da o kitaplardan biri. Zeynep Miraç’ın sade, duru ve tertemiz Türkçesiyle kaleme alınmış. Okumanızı çok isterim.