DEFALARCA yazdım.
Yeri geldiği için...
Tekrarlayayım:
“Ben epeydir gazeteci değilim.”
Soruyorlar:
Neden?
Çünkü:
Madden kovuldum gazetecilikten.
Çünkü:
Manen istifa ettim gazetecilikten!
* * *
Ama bir zamanlar “iyi yaptım” o işi.
Ve bilirim, iyi gazeteciler biraz tuhaftır.
Tıpkı Ahmet Hakan’ın “İyi gazetecilerin dört tuhaf özelliği” başlıklı yazısında vurguladığı gibi:
“BİR:
Biri ‘Şu konuyu yaz’ dediğinde yazacakları varsa da yazmazlar.
Biri ‘Şu konuyu yazma’ dediğinde yazmayacakları varsa da yazarlar.
İşin içine ‘Bu alana sakın girme... Cıs’ öcüsü girdiğinde mutlaka o alana girerler.
DÖRT:
Eski askerler gibidirler: Asla ölmezler, sadece gözden kaybolurlar.”
* * *
Bazıları bu tuhaflıkları “tuhaf” bulabilir.
Mazurdurlar.
Varlıklarını “Şu konuyu yaz” dendiğinde yazmaya, “Şu konuyu yazma” dendiğinde yazmamaya borçlu olanlardan başka türlü davranmaları beklenemez zaten!
* * *
Zor zamanlardan geçiyor Türkiye.
Bunun farkında olanlar çırpınıyor.
Nafile.
Zemin bataklık.
Çırpındıkça batıyor insan.
Çevrede toplanan güruh, mutlu ve mesut.
Ellerinde bir tokmak.
Kafasını çıkaranın, başında patlatıyorlar tokmağı çığlık atarak.
Ne desek ki?
Allah böylelerini “yalaklıktan mezun” etsin.
Mezun olamayanları ise...
“Salaklıktan malul” eylesin!
Kaygı duymamak mümkün mü?
Mary Wollstonecraft Godwin Shelley, 1818 yılında yazmış “Frankenstein or Modern Prometheus” adlı o ünlü romanı.
Herkes az çok bilir anlatılanları ama...
Yine de aktaralım kısaca:
“Bilgisini doğaya karşı kullanan Frankenstein, mezarlıklarda vücut parçaları toplayarak, küçük odasında deneyler yaparak yıllarını geçirir. Zaman zaman yaptığı işin korkunç ve insanlık dışı olduğunu düşünse de tutkusu takıntı haline gelmiştir. Neticede, kendi yarattığı canavar tarafından cezalandırılıp, ölünceye kadar onun sebep olduğu acılara katlanmak zorunda kalır.”
Frankenstein bir roman kahramanı olsa da, ete kemiğe bürünen benzerleri olmuştur gerçek yaşamda.
Olmuştur.
Ve daima olacaktır.
Yaratılan canavarlar...
Gün gelecek, sahiplerini de parçalayacaktır.
Aklı olan...
Böyle bir tehlikeden “kaygı” duyar!
Tek karelik çığlık!