CIMBIZLAYIP almış gibi olmasın ama Başbakan’ın AKP Meclis Grubu’nda yaptığı uzun konuşmanın tamamını buraya aktaracak halim de yok mutlaka.
Memlekette “ucundan azıcık” da olsa, demokrasi var hâlâ.
Onun için isteyen, istediği yerden girer mevzuya.
Benim gireceğim yer ise tam şurası:
“Biz bugüne kadar hep dik durduk ama dikleşmedik. Bundan sonra da devam edeceğiz. Bizim bu dik duruşumuzu, birkaç tane entelektüel, birkaç tane köşe yazarı şekillendiremez. Biz hiçbir yerden icazet alarak bu yolda yürümüyoruz.”
Pek güzel.
Hele “Dik durduk ama dikleşmedik” bölümü, çerçeve yapılıp, AKP binalarına asılacak kadar güzel.
Fakat mesele şu ki...
Söylenen laf, gerçek mi?
Şüpheliyim.
Hafızamı ne kadar yoklarsam yoklayayım, Sayın Başbakan’ın “dikleşmeden” yaptığı tek konuşma dahi hatırıma gelmiyor!
* * *
Nitekim bu konuşmasında da “Dik durduk ama dikleşmedik” dedikten sonra, ne diyor?
“Bizim bu dik duruşumuzu, birkaç tane entelektüel, birkaç tane köşe yazarı şekillendiremez.”
Tavır meydanda.
Başbakan bir adım daha atsa, dikleşmenin üzerinden zıplayıp, tekme tokat girişecek köşe yazarlarına!
O yazarların arasında var mıyım, yok muyum; bilmem.
Takdir haşmetlû Başbakan’ın!
Kendimce diyeceğim, iktidarı veya AKP’yi ya da Recep Tayyip Erdoğan’ı “şekillendirmek” benim ne haddime.
Ne gücüm yeter böyle birşeye...
Ne de böyle bir heves içindeyim.
Zaten bu işin, yani özellikle (bazı köşe yazarlarını) şekillendirmenin piri üstadı olan kişi, kendisi değil mi?
* * *
Alıntı yaptığımız küçücük bölümden çıkan bir başka “ibretlik” durum daha var.
Diyor ki Başbakan:
“Biz hiçbir yerden icazet alarak bu yolda yürümüyoruz.”
Hadi canım.
İsrail’e “Ortadoğu’nun aslanı” edasıyla saydırırken, ne oldu?
Düşünüz biraz.
Ne oldu?
Atlantik ötesinden bir ses duyuldu.
Ve.
Tısss...
Şişen balon söndü bir anda.
Bunun adı “icazet” değilse...
Nedir icazet?
Onun için demişler ya:
Ufak at da civcivler yesin!
ADANA, Amasya, Ankara, Antalya, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bolu, Bursa, Denizli, Edirne, Eskişehir, Giresun, İstanbul, Kayseri, Kırıkkale, Kocaeli, Manisa, Muğla, Sinop, Tekirdağ, Tunceli, Uşak var.
İzmir yok.
Yoksa...
“Yürütme organının kendine bağlı bir yargı yaratmaya çalıştığı” endişesini İzmir Barosu paylaşmıyor mu?
Önce “endişe ettim” doğrusu.
Sonra anlaşıldı mesele.
İzmir Barosu’nun “iktidara bağımlı bir yargı” endişesini ifade etmeye, kelimeler kifayetsiz kalmış meğerse.
Onun için de eylem kararı almışlar.
İzmir Barosu’na bağlı avukatlar, bu tehlikeye dikkat çekmek amacıyla yarın duruşmalara katılmayacaklar.
Umarım ve dilerim...
Başarılı olurlar.
BLOG
MUSTAFA KEÇECİ: Değer verdiğimiz bir kişi olduğunuz için yazıyoruz size. Aliağa, Gencelli, Bozköy, Kozbeyli, Çakmaklı, Yeni Foça’da yaşayan, çalışan insanlarız. İnanın ki bu yöredeki insanlar tipik bir benzetmeyle yaşayan ölü konumuna getirildiler. Çevre iskele ve limanlara fazla gemi gelmesini
alt yapılarına bakmadan başarı olarak görenler denizimizi bitirdiler.
Demir çelik bacaları Aliağa’dan başlayıp İzmir’e kadar uzanan bir bölgeye zehir bombalıyorlar. Menemen Ovası bitti, bitiyor. Bazı uzmanlar ve doktorlar bu yöredeki
sebze ve meyvenin tüketilmemesini öneriyorlar. Zira gökten zehir yağıyor.
Feyzi Bey, Dilovası’nın ulaştığı konum tüyler ürpertici. Birileri gitti, gördü, yazdı ve gerçek duyuldu. Oysa Aliağa ve özellikle Bozköy’deki hasta ve ölüm nedenleri araştırılırsa Türkiye de ayağa kalkar dünya sağlık örgütleri de. İşin ilginç yanı bu yörede başlayan ve çevreyi saran bu hava ve toprak katliamı artık Çiğli ve Karşıyaka’nın kapısına dayandı. İzmir’i yönetenleri, çevreciyim diyenleri, Allah korkusu olanları artık bu katliamı durdurmaya çağırıyor ve sizin destiğinizi bekliyoruz.