YASANIN tepesinde “Milletvekili Genel Seçimi” yazıyor.
Hikâye.
Millet nerede, vekil nerede?
Aralarında metreler değil, kilometreler var.
Aralarına tepeler değil, sıradağlar var.
Aralarında çukurlar değil, derin uçurumlar var.
Millet nerede, vekil nerede?
Biri yerin dibinde...
Öteki gökyüzünde!
* * *
Böyle şey olmaz.
Millet kendi iradesi ile seçmediği, seçemediği bir vekile asla ulaşamaz.
Millet kendi iradesi ile seçmediği, seçemediği bir vekilden asla hesap soramaz.
Yok.
İstenen buysa...
İstenen, Türkiye’deki “demokrasi oyununa” ahalinin mecburen katılmasının sağlanmayıysa...
Sadece AKP’yi değil, gelmiş geçmiş bütün iktidarları, tüm siyasi partileri ve de politikacıları kutlarım.
Başarmışlardır.
Her şeyi, tam da gönüllerine, çıkarlarına ve hesaplarına uygun şekilde yapmışlardır.
* * *
Zerre kadar yüreği olan, işin adını doğru koyar.
Der ki:
“Milletvekili falan, boş verin bunları. Ben varım. Sadece ben. Siz beni seçin, gerisini dert etmeyin. Seçim bittikten sonra, vekilleri ben seçerim.”
İnanın.
Böyle bir yöntem, şu an uygulanan oyundan çok daha gerçekçi olur.
Partilerin başındaki irade, en azından kendi iyiliği için “işi ehline vermede” daha duyarlı olur!
* * *
Gerçek demokrasilerde, isimleri oy pusulasında bile yazılmayan kişiler ne aday olur, ne de milletvekili!
Yapılması gereken, seçim bölgelerini daraltmak, seçilecek milletvekili sayısının en az iki misli adayın yarışmasına olanak tanımaktır.
Oy verdiği partinin adayları arasından istediklerini seçmek, vatandaşın hakkı olmalıdır.
Aksi halde...
Eğer bu düzen böyle devam ederse...
“Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözü de, lafta kalmaya devam edecektir!