Feyzi Hepşenkal

Feyzi Hepşenkal

feyzihepsenkal@mynet.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

MISIR Arap Cumhuriyeti:
“Halk kuvvetlerinin birlikteliğine dayalı sosyalist ve demokratik bir devlettir.”
Mısır Arap Cumhuriyeti:
“Egemenliğin sadece halka ait olduğu, halkın yetkinin kaynağı olduğu bir devlettir.”
Mısır Arap Cumhuriyeti:
“Meclisin belirlediği bir adayın referandum ile halkın oyuna sunulması ile gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimleri, altı yılda bir yapılır.”
Mısır Arap Cumhuriyeti:
“Ülkede yasama yetkisi, üyeleri beş yılda bir yapılan genel seçimle ve gizli oyla belirlenen parlamentodadır. Toplam üye sayısının yarısı, tanımı kanunla yapılacak olan çiftçi ve işçilerden oluşmak zorundadır.”
* * *
İşte Mısır:
Cumhuriyetse, cumhuriyet...
Egemenlik milletinse, milletin...
Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyse, halk seçiyor...
Seçimse, seçim...
Meclis ise meclis...
Üstelik yarısı “çiftçi ve işçi” kesiminden oluşuyor.
Daha ne?
* * *
Kâğıt üzerinde her şey tamam gibi.
Mısır’da ne ararsan var demokrasi adına!
Ne var ki...
Şu bizim meşhur İHH tarafından Mısır’ı tanıtmak için hazırlanmış internet sitesinde yar alan şu satırlar dikkat çekici:
“Bu anlamda seçimler, hâkim sistemlerin ayakta kalmasını garanti edecek bir düzenek içinde şekillendirilirken, seçilmiş olanlardan da kendi irade, inanç ve düşüncelerini geride bırakarak parlamento içinde bu düzeneğe uygun davranış kalıpları geliştirmeleri istenmektedir.”
“Demokrasinin, kendi mantığı içinde işletilmekten uzak, sonucu günler öncesinden belli bir ayarlama olarak algılandığı Mısır, bu yönleriyle demokrasinin, diktatörlüğün kalkanı olarak kullanılmasına iyi bir örnek teşkil ediyor.”
* * *
Mısır’daki bu durum ile Türkiye’de gittikçe kökleşen durum arasındaki benzerlikler, maalesef ve fazlasıyla ilginç değil mi?
Çok yerde Ortadoğu halklarının Türkiye’ye öykündüğü yazılıp, söyleniyor oysa.
Yani onlar, bize benzemeye çalıştıkça...
Biz onlara benziyoruz hızla!

Onlar bize, biz onlara...


Tek karelik ense!
Yadigar Hanım...
BİZİM Ticaret Odası daha ziyade “mühim memleket meseleleri” veya “dış politika mevzuları” ile haşır neşir olduğundan olsa gerek, halkın derdine ve sesine kulak vermeye zaman bulamıyor.
Ankara Ticaret Odası öyle değil.
Onların önceliği, “Yadigâr Hanım’ın şahsında” ortaya konuyor.
Eğer Yadigâr Hanım geçim sıkıntısı çekiyorsa...
Örneğin spor salonuna gitmek yerine, parklarda ya da yürüyüş parkurlarında sporunu yapıyorsa... Sinemaya gitmek yerine TV’de dizi izliyor, korsan DVD satın alıyor ya da internetten film indiriyorsa... İkinci el ya da korsan kitap okuyorsa...
Bozulan musluk için tamirci çağırmıyor, kendisi tamir ediyorsa... Evini kendisi boyuyor, otomobilini kendisi yıkıyorsa...
Kazak, atkı, bere, şal gibi giysi ve aksesuarlarını kendisi örüyorsa... Turşu, salça, reçel gibi yiyecekleri marketten almak yerine kendisi yapıyorsa...
Sevdiklerine özel günlerinde hediye alması gerektiğinde, kendisine daha önce gelen beğenmediği ya da ihtiyacı olmadığı için kullanmadığı hediyeyi “hediye” ediyorsa...
Öyle ya.
O zaman ne olur ticaret erbabının hali?